18 Aralık 2010 Cumartesi

HAYDİ KIRKLARELİ AYAĞA KALK...

mhp lüleburgaz
İlimiz sınırları içerisinde son zamanlarda yaşanan manzaraya bakacak olursak bir kaos ve Kırklareli iliyle bir hesaplaşmamı var düşüncesi ağırlık kazanmaktadır. Referandumdan sonra ortaya çıkan sonuçla beraber iktidarın baskısı ilimizde fazlasıyla kendini göstermektedir. İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, sağlık ve eğitim gibi pek çok temel sorunun çözümünde çalışmalarıyla yeni atılımlar yapması ve milletimizin haklı taleplerine çözümler üretmesi beklenen valiler işlerine ısınamadan yer değiştirilmekte, merkeze çekilmekte veya tayinleri başka illerimize çıkmaktadır. İktidar intikam alırcasına, maalesef çözümsüz ve yıkıcı bir siyaset izlemektedir. İlimizin kalkınmaması için ne gerekiyorsa yapılmaktadır. Devletimizin bütün kurum ve kuruluşlarının tam bir ahenk içerisinde çalışmalarını, sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlamakta anayasal sorumluluğu bulunan Hükümet bu sorumluluğu yerine getirmekte sorumsuzca davranmaktadır. Ortaya koyduğu politikayla ;
* Kendilerine zenginliği, Kırklareli ne fakirliği
* Kendilerine gücü, bizlere acizliği
* Kendisinden olan herkese hukuk , demokrasi ve zenginlik isterken, kendisine karşı olan herkese ise baskı , korku ve fakirliği reva görmektedir.
İktidar kendi mevcudiyetini sürdürmek ve bu isteklerini gerçekleştirmek için
kendisine karşı olanları ya ekonomik açıdan ya da hukuki açıdan tasfiye etmektedir. Bu amaçla bir linç ve korku stratejisi izleyen iktidar kendisine ve uyguladığı politikalara karşı olan herkesi pasifize etmektedir. Kırklareli de bundan nasibini almakta, halkımız fakirleştirilmeye çalışılmakta, iktidarın istekleri yerine getirilmeyince, devlet memurları arasında yer değiştirilme hızlanmaktadır.
Ortaya çıkan bu tablonun müsebbibi ülkenin yönetiminden birinci derecede sorumlu olan iktidar ve Kırklareli milletvekilleridir.
Türk Milleti’ne ait olan bu kutsal yuva da birlik ve beraberlik içerisinde yaşamak ve geleceğimizi el ele gönül gönüle inşa etmek her Kırklarelilinin asli vazifesidir. Aklın yolu bir, bu hesaplaşmaya da son verecek olan yalnızca İli, İlçeleri, Beldeleri ve Köyleriyle Kırklareli halkıdır.

11 Aralık 2010 Cumartesi

SİZ NE DERSİNİZ ?

mhp lüleburgaz

Evet, her şey raydan çıkmış. İnsanlarda ölçü, fikir, şahsiyet bir kenara kaldırılmış. Artık varsa yoksa menfaat, varsa yoksa makam hırsı, varsa yoksa para hırsı. Sizce her şey rayında mı Bu ülkede her şey raydan çıktı. Dış politikada teslimiyetçilik politika oldu. Kıbrıs’tan taviz vermek politika oldu. Karabağ’da taviz verilmesi halinde bu meselenin de çözülebileceğini Türkiyeli bazı milletvekilleri Azerbaycanlı milletvekillerine söylemediler mi… Güneydoğu sorununun çözümü verip kurtulmakla, Ermeni meselesinin çözümü de öncelikle soykırımı tanımak, ardından toprak vermekle çözülüverir demediler mi.
Artık ray da kalmadı, yol da. Karanlıktan şikayet eden bir ışık yakmalı. Yolunu kaybedenler ya yeni bir yol bulmalı, ya da yeni bir yol açmalı. Her şeyin raydan çıktığı bir ülkede bu yaşananlar doğal değilmi sizce…
İlim adamlarının sesine kulak vermezseniz, basını susturursanız, kendinize muhalefet yapan herkese karşı hasmane tutum takınırsanız bu ülkede hiçbir şey rayına girmez. Eğer bir şeylerin yoluna girmesini istiyorsanız, başta hukukun üstünlüğünü kabul edeceksiniz. Yargı bağımsızlığını sağlayacaksınız. Adaletin zamanında tecelli etmesi için her türlü çalışmayı yapacaksınız, ondan sonra da farklı düşüncelere de saygı duyacaksınız. Siyasi kadrolaşma yüzünden bu ülkenin güzide kuruluşlarının ismini lekelemeyeceksiniz.
Biz en iyisi Türkiye’yi toptan bunlara verelim. Batakçı celepler gibi hallediversinler işi. Az bir zaman sonra ortada ne ülke, ne bayrak, ne de millet kalsın. Yani tekrar soruyorum her şey yolunda da mı sizce..Sahi ne dersiniz…

12 Kasım 2010 Cuma

KIZIL ELMA

MHP LÜLEBURGAZ İLÇE BAŞKANLIĞI
Seyyid Ahmed Arvasi şöyle diyor:
“Kafalarda billurlaşmayan, gönüllerde heyecan uyandırmayan idealler, yapma ve zorlama organizasyonlarla başarıya ulaştırılamazlar. Bütün mesele böyle organizasyonlar yerine, kitleleri, çeşitli açılardan cezbeden bir ruh ve şuur etrafında, kendi kendine oluşan organizmalar halinde büyümektir. Böyle bir durumda ; Her şeyden ve herkesten önce bizzat biz davamızı, en iyi şekilde öğrenmeliyiz; bu konudaki kültürünüzü derinleştirmeliyiz; büyük bir iman ve aşk halinde benimsediğimiz davamızı, bilfiil yaşayarak etrafınıza canlı bir örnek olmalıyız.”
Marifet, vitrindekileri veya sadece vitrinde görünmeye yönelik iş yapanları tanımak değildir. Böyle bir haberdarlık aldatıcıdır. “Çok şeyden haberim var” zannederken, hakkında bilgi sahibi olduğumuz konular, yüzeysellikleri yüzünden bizi sadece seyretmeye ve bilinçsizce taklit etmeye sürükler. Vitrinci anlayışa karşı durabilmek için asıl yapılması gereken iş ise, olup bitenleri sorgulayarak kendilerini bulmuş ve derinlik sahibi olmuş isimleri layıkıyla tanımak, onların düşüncelerini iyi anlamak ve kendi zihninin imkânlarını harekete geçirmektir. Kendi gündemimize sahip olabilmenin yolu ortak kitaplığa ve değerler sisteminin hayat tarzına yansıtılmasından geçiyor. Alternatif bir gelişme yolu takip edilmezse dezenformasyondan etkilenmemek mümkün değildir. Hayatlarının geçmişteki bir dönemini “altın devir” telakki edip ona takılıp kalmış, yeni olgular ve yeni bağlantılar keşfedip bunlardan bugünün sorunlarına cevap üretmek gibi bir derdi olmayanlarla yüzeysel birliktelikler sergilenebilir ancak. Gerçek birlik hayat tarzlarındaki birliktir, tüketim kalıplarındaki ve hedeflerdeki birliktir.
Samimi olanın gördüğü bir gerçek var ki “Çürük Elmalar”ın verdiği zararı herkesin anlaması için Kızılelma’nın yeniden parlaması gerekmektedir. Kimseler ortada yokken milli düşünceyi temsil eden referans isimlerimizin,
Değerlerimiz bir bir tahrip edilirken nerede olduklarının ve nelerle meşgul olduklarının muhasebesini doğru dürüst yapmaları gerekmektedir.

2 Kasım 2010 Salı

SAĞCISI-SOLCUSU

ZAMAN ÜLKEMİZİ UÇURUMDAN ÇEVİRME ZAMANI…
Büyük adamlar fikirleri, vasat adamlar olayları, küçük adamlar da kişileri konuşur. Artık fikirleri konuşmanın zamanıdır.

Bırakalım herkes fikrini söylesin. Sağcısı da, solcusu da, ülkücüsü de, demokratı da, liberali de, muhafazakârı da… Suç teşkil etmeyen, devletin varlığı, birliği ve bütünlüğüne dinamit koyma amacı taşımayan, teröre meyletmeyen herkes konuşsun. Ve herkes de bu fikirleri hoşgörüyle dinlesin… Dün kendimize düşman bellediğimiz kişilerin, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün korunmasında, asgari milli değerlerde bizimle aynı görüşleri paylaştığını, aynı fikirleri savunduğunu göreceğiz… Eğer teröre destek vermiyorsa, bölücü propaganda yapmıyorsa, suç teşkil eden fikir ve fiillerde bulunmuyorsa, bırakın kendimize düşman bellediğimiz veya bize düşman gösterilen bu kişileri de dinleyelim… Karşımızda çok daha farklı bir dünya olduğunu göreceğiz, gördükçe daha çok şaşıracağız…

Bir gerçeği asla unutmamak gerekir. Çok acı olayların yaşandığı bir süzgeçten geçtik. Gençlik hatta orta yaş grubu, sağ ve sol diye ne olduğunu hala kimsenin tam olarak tarif edemediği bir kavganın içine itildi..Şimdi ise ne olduğu tam belli olmayan sağ ve sol kavramının tarihe karıştığı bir dönem yaşıyoruz… Artık ne sağcı kaldı, ne de solcu…
Şimdi art niyetli olmayanlar, samimiyetle, inançla ve dürüstçe düşünenler kimin ne olduğunu, kimin ne söylemek istediğini anlayabiliyor, görebiliyor… Bu gerçeği de herkes artık görmeli…. Bir yanda vatanını sevenler, milli birlik ve beraberliği savunanlar, Türkiye’nin bağımsızlığından taviz vermek istemeyenler, mandaya, himayeciliğe karşı çıkanlar ve bu gerçeği birinci plânda tutanlar, asla da taviz vermeyenler var…

Diğer yandakileri ise tarif etmeye dilim varmıyor. Siz daha iyi biliyorsunuz onların kim olduklarını… Türkiye için çok önemli olan bu tarihi dönemeçte, bırakın kimin neci olduğunu araştırıp soruşturmayı... Milli birlikten yana mı değil mi? Ona bakalım, eğer bu çok önemli asgari konuda fikir birliğine varıyorsak, Türkiye’nin selameti için birlikte hareket etmekten geri durmamalı… İster sağcı olsun, ister solcu, ister de komünist… Kendimizi düşünmenin zamanı değil.
ZAMAN ÜLKEMİZİ UÇURUMDAN ÇEVİRME ZAMANI…

25 Ekim 2010 Pazartesi

VATANSIZ LİBOŞLAR

Aynı ülkede yaşıyor, aynı havayı soluyoruz.
Aynı ülkede yaşıyor, aynı havayı soluyoruz. Mezarlarımız bile aynı yöne bakıyor. Fakat ayrı dünyaların, ayrı inanç ikliminin insanlarıyız gibi…
Kimlerden mi bahsediyorum; İslami vecibelerini tam yerine getiriyormuş gibi hareket eden, fakat ruhu bu topraklarda olmayan, yabancı memleketlerin izlerini taşıyanlardan bahsediyorum. Bir taraftan muhafazakarlık iddiaları taşırlarken, öte taraftan küreselleşmenin en hareketli savunuculuğunu yapmaktadırlar. Her şeye de düşmandırlar haa…Sevgiye, Kardeşliğe, Bütünleşmeye düşmandırlar. Hatta vatan mefhumuna göklerde dalgalanan şanlı bayrağa düşmandırlar…
Sevdiriniz nefret ettirmeyiniz, müjdeleyiniz korkutmayınız, kolaylaştırınız zorlaştırmayınız diyen Peygamber efendimize (s.a.v ) inat, insanları Cehennem azabıyla korkutup, nefret tohumları ekmektedirler insanların arasına..
Onlar ki iman ölçüp insanları tasnif ederler.İmanlı, imansız, zındık, kafir, Müslüman..Tıpkı liboş takımı gibi “ Vatanım bütün yeryüzü, Milletim insanlıktır “ kaidesiyle yaşamaktadırlar.
Ne ekmeğini yedikleri vatanın bir kutsiyeti, nede gölgesinde Yaradanına kulluk yaptıkları şanlı al bayrağımızın önemi var.Ve işte onun içindir ki bunlar Vatansız Müslümanlar.
Çevrenize bir bakın bu vatansız, soysuzları mutlaka göreceksiniz. Türkiye Cumhuriyeti denilince, Türk Bayrağı denilince, Türklük denilince cin çarpmışa dönüyorlar. Bu vatansız, bu soysuz sahte dindarları iyi tanımalısınız, sahtekarların maskeleri elbet düşecektir. Özü sözü bir her hangi bir beklenti içerisinde olmadan dini vecibelerini yerine getirip vatan, bayrak, aşkı ile milletine hizmet edenler, sözüm meclisten dışarı…

23 Ekim 2010 Cumartesi

MASAL buya belki ders çıkarılabilir ?

MASAL buya belki ders çıkarılabilir ?
Zamanın bir vaktinde, memleketin birinde üç öküz varmış. Akça öküz, kara öküz, sarı öküz. Diğer öküzlere hem benzerlermiş, hem benzemezlermiş! Hangi taraflarının benzediği malum. Benzemeyen yanlarına gelince, birbirleriyle pek dost imişler. Hani, canciğer kuzu sarması dedikleri cinsten. Birbirlerinden hiç ayrılmaz, her yere birlikte giderlermiş. Beraberce otlar, yiyecek sıkıntısı çekseler bile bulduklarını kardeşçe paylaşır, asla dövüşmezlermiş. Bir tehlike ile karşılaştıkları zaman derhal birleşir, iri ve korkunç boynuzlarını kullanarak en azılı düşmanlarını korkutur, yanlarına yaklaştırmazlarmış. Doğrusunu isterseniz, dostluğun çok da faydasını görmüşler. En verimli çayırlara gidiyor, birlikte güzel güzel otluyor, semirdikçe semiriyorlarmış. Eğer bir gün öküzlükleri tutmasaymış, ömürlerinin sonuna kadar gül gibi geçinip gideceklermiş!..
O sıralarda, hayvanlar padişahı aslanın canı sıkıntılı imiş. Çünkü, ormanda hiç işi yokmuş. Yenecek hayvanların sanki de nesli tükenmiş. Aslan hazretleri sabahtan akşama kadar hep esniyor, midesi de kazındıkça kazınıyormuş. Bakmış ki, böyle olmayacak: “Bari, demiş, ormana çıkayım da çayırlara doğru şöyle bir uzanayım, belki de bir şeyler bulurum.” Dediği gibi de yapmış. Çayıra gelince üç ahbap öküzü görmüş, ağzından sular akmış, “Ah, diye söylenmiş. Şunları bir yesem de midem bayram etse!…” Önce adeti üzere kükremiş, sonra öküzlerin üstüne yürümüş. Üç ahbap, aslanın sesini duyunca, hemen yan yana durup safları iyice sıklaştırmışlar, bir de hafiften bir “boynuz” gösterisi yapmışlar! Aslanda akıl çok… Vaziyetin nezaketini anlamış, siyasetini hemen değiştirmiş. Fazla yaklaşmadan öküzlere seslenmiş: “Günaydın, arkadaşlar nasılsınız?” Padişah hatır sorunca, tabii akan sular durmuş, eğilip saygılarını sunmuş, cevap vermişler: “Sağ olun efendim, çok iyiyiz!” Aslan tekrar seslenmiş: “Değerli arkadaşlar, gelişimi galiba yanlış anladınız, sizi yemek istediğimi sandınız. Asla böyle bir niyetim yoktur. Karnım da zaten pek toktur. Günlerdir sizi gözlüyorum. Dostluğunuza, samimiyetinize hayran kaldım. Yiyecek her zaman bulunur, ama candan bir dost bulmak çok güçtür. Beni de aranıza almanızı, dost olmamızı teklif ediyorum. Sizi hiçbir zaman yemeyeceğime, üstelik bütün düşmanlarınıza karşı koruyacağıma söz veriyorum. Hayvanlar padişahı ile dost olmak istemez misiniz?…” Öküzler, aslanın dostluk teklifine öyle sevinmişler ki, neşelerinin fazlalığından böğürmeye başlamışlar. Bir aslanla üç öküz arasındaki duyulmamış dostluk böylece kurulmuş. Bir gün, üç gün geçer, aslanın iştahı kabardıkça kabarır, münasip fırsat kollar. Fırsat çıkmayınca, dayanamaz icad eder. Bir gün, akça öküz, çayırın yanındaki dereden su içmeye gitmiş. Aslan, kara öküzle sarı öküze ya nasip demiş ki: “Sevgili arkadaşlar, size büyük bir tehlikeyi haber vermek zorundayım. Akça öküz arkadaşımız yüzünden her gece kötü bir duruma düşüyoruz. Çünkü akça öküz, rengi çok uzaklardan seçildiği için, karanlıkta yerimizi belli ediyor, düşmanlarımızın silahına hedef oluyoruz. Çok düşündüm; yazık ki, başka bir çare bulamadım. Yaşamak istiyorsak, akça öküzden kurtulmamız şarttır. Onu aramızdan atmalıyız. Siz ne fikirdesiniz?” Kara öküzle sarı öküz boynuz boynuza verip konuşmuşlar. Akça öküz giderse, çayırın kendilerine kalacağını da söyleyememişler ama, hesaba katmışlar. Nihayet; “Ferman efendimizindir, tedbiriniz münasiptir.” Cevabını vermişler. Arslan teşekkür ettikten sonra, “Akça öküz aramızdan ayrılınca ya bir kaplanın veya insanoğlunun midesine inecek. Arkadaşımızın düşmanlarımızı beslemesinden herhalde hoşlanmazsınız. İyisi mi ben yiyeyim. Sizi çok seven bir dostunuzdan bu kadarcık bir armağanı esirgemeyeceğinizi umuyorum.” demiş. Kara öküzle sarı öküz, aslanın sözlerini akla yatkın bulmuşlar, akça öküzün yenmesine razı olmuşlar. Aradan beş gün geçmiş, aslan; sarı öküzle tek başına konuşmuş. Aynı hikâye, aynı düzen! Kara öküz de mideyi boylamış. Bir beş gün daha geçmiş: aslan, sarı öküzü almış karşısına. Bir kükremiş “Ey öküz oğlu öküz, demiş, sıranın kendine geleceğini hiç düşünmedin mi?”

Masal böylece bitiyor. Arslan, muradına ermiş, biz kerevetine çıkmışız: öküzler de aslanın midesine inmiş!
Bakıyorum: Yiyenlerin aslanlıkla en ufak bir ilgileri yok; yenenler de öküz değil. Yine de yenme işi devam ediyor. MASAL BU YA BİR GÜN SIRA SİZEDE GELEBİLİR…

21 Ekim 2010 Perşembe

AKILLAR AYAK UCUNDA

AKILLAR AYAK UCUNDA
Vatan için evlâdını kara toprağa veren analar,
Görünmez bıçakla içten vurgunsun
Seni öz yurdunda bir sürgün gördüm
Geçti bir cenaze peşinde ömrün
Bilemem, vardığın neresi bugün?
Demekten başka ne geliyor elden… Maalesef bugünün Türkiye manzarası bu. Türkiye’de son zamanlar çok garip şeyler olmaya başladı Bu yaşananları düşündükten sonra ne diyeyim,
Vatan için toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi düşen aziz şehitlerimiz:
Özür dileriz, Özür dileriz, Özür dileriz…
İster uyarma deyin, ister uyandırma; arada bir söylediğimiz olmuştur. Bu ülkenin, bekası ile ilgili, çok önemli sorunları varken hayalet taşlamakla vakit geçirmekteyiz. Bilmeden, istemeden hedef saptırılıyor. Bıçak kemiğe dayanmış. Uluslar arası arenada öyle oyunlar sahneye konuluyor ki biz ancak üçüncü perdede konuyu kavrayabiliyoruz. Vatandaş olarak geç uyanıyoruz, geç kalıyoruz.
Yeter artık, gelsin gayrı “akıl” başa!

18 Ekim 2010 Pazartesi

BEN AĞLARIM, YA ŞEREFSİZLER !

BEN AĞLARIM,YA ŞEREFSİZLER !
Sevecen, uysal, dost, öfkeli, sahtekar, riyakar, menfaatperest, iki yüzlü, doğru sözlü, yiğit, ödlek, hain, kahraman... Ve hayatımızdaki yekûnu o kadar azdır kı, özü ile sözü birbirine denk düşenlerin. Taşırız yıllar yılı sırtımızda ‘düzelecekleri, doğruyu görecekleri’ umuduyla. ‘Bizden’ deriz. Benimseriz. Aklımızın ucundan bile geçmez sırtımızdan harçerleyecekleri... Üstümüze kabus yürürken, sırtlarını dönüp, sırra kadem basacakları. Hoş, bir yola çıkmışsanız; çok da umursamazsınız döneklikleri ihanetleri. Bilirsiniz ki, ‘kutlu yollar yufka yüreklilerle aşılmaz...’ Dönersiniz içinize...Bakarsınız işinize…
Kanatır yüreğinizi, kutsal bildiğiniz ne varsa hepsini haraç mezat pazara sürenlerin gayretkeş çabaları. Bir kabus içinde olduğunuzu telkin ederek direnirsiniz. Yıkılmamak için, sabaha doğru kayan gecenin bir ucundan yıldızları gözlersiniz. Bir yiğide yakışır bu gözyaşları... Ve kim uydurmuşsa o masalı bilirim artık yalandır: Erkekler ağlar... Ama şerefsizler neyler onu bilemem... Onların tepkisi nedir kutsallarına el uzatılınca! Gözleri yaşarır mı, kalplerini hüzün sarar mı, bir başlarına dünyaya karşı nefs-i müdafa zorunda kaldıkları olur mu?. İnsanlar sağa sola koştururken kaçının aklından ‘vatan’ mefhumu geçer, diye merak ederdim
Her şeyleri programlanan, sevgileri bile ölçülü hale getirilen, inançları belli oranlarda şırınga edilen, umutları dirhem dirhem dağıtılan bu insanlara bakınca her şeyin paraya, tene ve bencilliğe tahvil edildiği, bütün ölçünün bedensel hazlara indirgendiği bir dünya.! Pop star olmak için geceden kuyruğa giren on binlerce genci olan bir Anavatan’da Herkes topu birbirine atıp duruyor. Tek ölçü var. Nasıl bakarsak bakalım, MHP sini hemen hemen her dönemde hançerleyenler, Önce Ülkem, sonra Milletim diyememiş kendi menfaatlarını ön planda tutanlar olmuştur. Bunu hemen her dönem bir şekilde yaşadı bu kutlu dava. Ne hazindir ki, en son bizlerde yaşadık. Her dönemde ayrı bir hokkabaz musallat etmiş olmalılar ki, artık millet her şeyden elini eteğini çekmeyi yeğlemiş. Bıkmış ‘maymuna bak’ oyunundan. Ve gelinen noktada düşünenler varsa da susuyor... Yani hangi yanlış, mendebur adamın ekmeğine yağ sürerim endişesiyle köşesine çekilmiş...
“Kıbrıs gidiyor...” diyorsun, “Zemin hazırlayanların bir bildiği vardır” diye cevaplıyor... “Kerkük, Musul, Erbil...” diyecek oluyorsun, yutkunuyor... “Avrupa Birliği, küreselleşme, kültürel yok oluş...” Daha lafını tamamlamadan, “Bunları programların hayatlarına bak, çocuklarını okuttukları okullara, danışmanlık yaptıkları holdinglere bir göz at...” diye kestirip atıyor, haklı olarak.. Ve o anda artık ;
Kalemin, kağıdın hükmünü yitirdiği anlardır... Gözlerinize bir bulut çöker, yüreğinizde yakıcı bir sitem, boğazınıza hüzün düğümleniverir. İnsan, ömrünün çok az anında ki, içinde insanlıktan eser kalmışsa “Bu da mı olacaktı” der kendine. Sessizliğin içinde soylu bir öfke dizginlenmiştir. İki çiğ damlası gibi, iki gözyaşı damlası özetler kazanç ya da kaybınız. Kan tükürüp kızılcık şerbeti içtim demeye eş değerdir bu gözyaşları...

15 Ekim 2010 Cuma

HOROZ DÖVÜŞÜ

HEPİMİZ KARDEŞİZ
Gözümüz aydın... Canım ciğerim, dostlarım, hükümet lütfetti Toplum yine gerildi. Kimilerinin 'türban' kimilerinin de 'başörtüsü' dediği, adında bile uzlaşılamayan 'sorun' gündemin baş maddesi. Bir taraf bir ucundan, öbür taraf öbür ucundan çekiştiriyor. Yırtılıncaya kadar devam. Bu hamur çok su kaldırır. Yasak kalksa da, kalsa da daha yıllar boyu tartışılır. Zira, devir imaj devri. Vatandaş soyutlama, kavramlar üzerinden sonuca varma yerine, kendisine gösterilene inanıyor. Kim yutturursa, o haklı olduğunu sanıyor. Hâlbuki her iki taraf da bal gibi şike yapıyor. İkili oynuyorlar. Çünkü iyi prim yapan bir konu... Çözüme talip olanlar, bireysel çözümlerini zaten yıllar önce bulmuştu: Peruk, çözüp girme, yurtdışına tüyme vs. vs... Çözüme karşı olanlar ise dillerinin altındaki baklayı çıkarmamak için eğilip bükülüyor, sağa sola yalpalıyor... Bence bu işi Cemil İpekçi'ye havale edip, ondan öneri beklemek en sağlıklısı... Orta yolu bulsa bulsa o bulur. Niye mi? Eeeee her iki tarafı da en iyi tanıyan o... Hırsızdan hayırsever; arsızdan evdeş türetilmeye çalışılan bir ülkede, çığrından çıkmayan ne kaldı? Bütün değerlerin pazara sürüldüğü, her şeyin FED'in faiz oranlarına endekslendiği bir ülkede, kavgaların 'gaz alma'ya dönük olduğunu söylemeye gerek var mı? Horoz dövüşünün ustalarının sermayesi riya olduktan sonra etiketin yarısına değil de, yarısının yarısına verseniz yine kaybetmezsiniz

11 Ekim 2010 Pazartesi

BU AYAKKABI SIKICAK...

 Hayra alamet bir değişim değil bu
Ülkemiz değişiyor. Hayra alamet bir değişim değil bu…Hem de hiçbirimiz için. Dün önüne gelene kafir-küfür damgası yapıştıranlar bu gün küfürün kapısında el pençe divan durmaktadırlar. Hoşgörü masalı tutturmuşlar, bahçe kuruyorlar, masa düzüyorlar, Kilise açıyorlar. Gel yine gel, kuyumu kazsanda, Peygamber Efendimizi (s.a.v ) karikatürize etsen de, dirliğimi, düzenimi bozsan da gel…
Bu çağrı yankısız kalır mı! Misyoner geliyor, AB komiseri geliyor, müstemleke müfettişleri geliyor. Haburdan terörist geliyor, Gelenin gidenin haddi hesabı yok. 1980 lerde rotasını Tahrana çevirmiş olanların bugün tamamına yakını rotasını Brüksele çevirmiş durumda. Sakalı kazıtan, bıyığı traşlayan sıraya girdi. Unutmadan söyleyeyim, o dönemde “Ulul emre itaat “ vaazı edenler de bu gün aynı kervana katılmış durumdalar. Meğer palazlanmayı, aşırdıklarıyla gökdelen dikmeyi, ceplerine USA- AB pasaportu koymayı bekliyorlarmış. Burada asıl şaşırtıcı olan, birbirlerini din dışı olmakla suçlayacak kadar pervasız davrananların, bu gün aynı çatı altında bir araya gelmiş olmalarıdır. Referandum öncesi “ben safımı seçtim “ölüleri bile mezardan çıkarıp oy kullandırarak saflarımızı sıklaştıralım beyler … Birbirimize diş gıcırdatsakta, omuz atsakta, saflarımızı sık tutalım denebiliyor.
Aşure kıvamındaki bu takım öyle sanıldığı gibi can ciğer kuzu sarması değildirler. İkincisi de para ve makamın tadını aldı bunlar ki bu para işi beni öteden beri hep haklı çıkaran bir durumdur. Bu bir yerde sistemin rüşvetle ayakta kalma prensibidir. Küpü doldur, kenara çekil…Evet çekilirler. Dışarıyla bu denli içli dışlı olmaları tüyme kapısını açık bırakma endişesindendir. Tövbe mi . Onu alimlere sormak lazım..
Değişimin göbeğinde olanlara gelince, bunları yakından izleyin, ama dikkatli izleyin… Sanmayın ki bu zevatlar özgürlükler adına kürek çekiyorlar. Ceplerine üç-beşbin euro sıkıştırılarak Anadolu’da seminer verdirilen, gazete, ve televizyon kapıları ardına kadar açılan bu takıyyecilerin kişilik zafiyeti de had safhadadır. Dünya alem bilir ki birkaç yıl öncesine kadar aynı adamlar “Marksist “ olmakla övünürlerdi. Bunlar, sırtları sıvazlanmayı, haklarında iyi kelam etmeyi bekleyen cemaatlerin zaaflarını çok iyi kavramış hinoğlu hinlerdir. Yani her şey karşılıklı vesselam.
Ancak ülke sınırları içinde yaşayan vatandaşlarımızın inançları, dilleri, örf ve ananeleriyle bu kadar oynanırsa bu millet bir daha iflah olmaz. Bir çok vatandaşımıza göre bu, Türk Milleti üzerinde oynanan en çetin ve en dalaveralı oyunlardan ne ilki nede sonu olacaktır. Bütün kalbimle inanıyorum, Türk, böylesine adice oyunları, planları tarihinin hiçbir döneminde hak etmedi.
Yetimin, garibin hakkı demeden devlet malından nemalananları aynı safta namaza durmuş gördüğünüzde ki, bu mümkün değildir. Dışarıya verilen kol kola görüntüye aldanmayın, aralarındaki itikadi ayrılık öyle derindir ki, durum bir tersine dönsün birbirlerini boğazlamaktan geri kalmazlar…
Bu böyle dostlar, aynen böyle…

26 Eylül 2010 Pazar

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ

MHP LÜLEBURGAZ İLÇE BŞKLIĞI
Milletimiz ve tarih şahittir ki;• Kim nerede, albayrağa gözünü dikmişse karşısında bizi bulmuştur.
• Kim nerede, milletimin huzuruna musallat olmuşsa karşısında bizi bulmuştur.
• Kim nerede zalimlerle işbirliği yapmışsa, zulme ortak olmuşsa karşısında bizi bulmuştur.
• Kim nerede, yabancılara boyun eğmişse karşısında bizi bulmuştur.
Ne tehditlerden korkarız, ne iftiralardan yılarız.
Ne hainlerle kucaklaşır, ne bozguncularla işbirliği yaparız.

• Biz ilhamını, gücünü ve inancını milletinden alan Milliyetçi Hareketiz.
• Biz ne başkalarının önünde diz çöker, deliğe süpürmeyin diye yalvarırız,
• Ne de aziz şehidine hakaret eder, canilere sayın diye hitap ederiz.
Yurdumuzu canımızdan aziz biliriz, gözümüzü kırpmadan feda ederiz.
Dik dururuz, eğilmeyiz, sözümüzün eriyiz, başka türlü olmak bize yakışmaz.
Hiçbirimiz, Türk milletinin bir evladını bile başkaları gibi yedi düvele değişmez.
• Başbakanın bölünme modeli demokrasi olacak, ancak bizim direnişimiz bölücülük sayılacak. Bunu asla kabul etmeyiz.
• AKP’nin tahrikleri çağdaşlık sayılacak, bizim duruşumuz ilkellik görülecek. Bunu şiddetle reddederiz.
• Hükümetin yıkımı açılım olacak, bizim duruşumuz ayıp sayılacak. Bunu elimizin tersiyle iteriz.
• Parçalanmanın adı açılım olacak, bizim tavrımız ise suçlanacak. Bunu sahibine derhal iade ederiz.
• Teröristin döktüğü kan unutulacak, biz ise kandan beslenmiş olacağız. Bu çürümüşlüğü lanetleriz.
• Terörist törenle karşılanacak, oysa bizim şehide sahip çıkmamız eleştirilecek. Küstah zihniyete hak ettiği cevabı veririz.
Düzenlerin, tertiplerin, komploların içinde olmayız,
Olduğumuz gibi görünür, göründüğümüz gibi de oluruz.
Biz MİLLİYETÇİ HAREKETİZ.
Dün ne isek bugün de oyuz.
Dün milliyetçiydik, bugün de oyuz.
Dün de ayaktaydık bugün de varız.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

HAYIR DA HAYIR VARDIR

MHP LÜLEBURGAZ
Sanıyoruz ki ülkedeki gerilimin kaynağı referandumla beraber evet-hayır. Ya da diğer tanımıyla, Türkiye ve Cumhuriyet düşmanlığıyla buna karşı verilen milli mücadele refleksi. Bu kavramlar, tüm kurumları politize olmuş bir ülkede içi boşaltılmış maske kavramlardır.
Esasında bu kavga Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ad değiştiren kadrolaşmanın şimdi yeniden Devlet yönetim kadrosuna sirayet etmiş halidir. Gücü ele geçirme ve elde tutma kavgasıdır.
Milletvekilliği, Bakanlık, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Anayasa mahkemesi, Yargı, Medya, Rektörlük, Sendika… Aklınıza ne kadar kurum ve kuruluş gelirse hepsi ele geçirilmesi gereken mevzi konumundadır.
Böyle olunca birden fazla oyun, oyuncu ve kimin eli kimin cebinde olduğu anlaşılamayan senaryolarda görülmektedir.
Dolayısıyla kavramların arkasına sığınarak karşıt düşünceyi ortadan kaldırarak Devletin bütün kurumlarına sahip olmak, ele geçirmek düşüncesidir. İktidarın yaptığı da budur ve bunun peşindedir.
Hani ;
Tshırtler vardı bir zamanlar ”alışamadık” yazılı. Yıllar geçti büyük bir çoğunlukta alışamadık diye diretmektedir.
Tshırtler duruyorsa, yeniden giymenin tam zamanı. kasımpaşa üniversitesi bitirim yürüyüşü anabilim dalı başkanı da olsa güzelim ülkemizin geleceğini etkileyecek yanlış kararlar alıyorsa buna alışmanın mümkün olmadığını göstermemiz gerekmektedir.
Varmısınız !.. Bizler o tshırtlerin üzerine birde “ H A Y I R “ ekleyelim…

4 Ağustos 2010 Çarşamba

40 KİMSE 40 HAYIR

Serhat İskender MHP Lüleburgaz İlçe Bşk

03/08/2010 tarihinde mahalli gazetelerimizden Yeşilyurt’dun son sayfasında 40 kimse 40 neden başlığı altında referanduma evet oyu verecekleri imasını yaratmaya çalışanlar, esnaf odalarını da töhmet altında bırakmıştır. 40 nedenin içerisinde nasıl özgürlükten, demokrasiden bahsedebilirler. Bu ilanda vatandaşın hakkına gasp vardır, özgürlüğünün ipotek altına alınması vardır.
Bugüne değin darbe deyince akla askerlerin yaptığı darbeler gelirdi. Şimdi yapılan ise hükümetin, İl Başkanlığının darbesidir, bir nevi hükümet terörüdür, sivil darbedir, sindirme, göz dağı, baskıdır, hesaplaşmadır, intikam almadır. Ancak bu tür davranışlarda bulunmak, kişileri de, kurumları da, ülkeyi de olumlu bir noktaya götürmez.
Dimyata pirince giderken, bu yaptıklarınızla evdeki bulgurdan olacaksınız. Okuyan, yazan, araştıran herkes bu olayı akıl süzgeç’inden geçirerek hükümet yanlısı gazetelerin tesirinde kalmayarak, milletimizin gelecekteki devamı için vatandaşa dikte etmeye çalıştığınız 12 Eylül Referandumunda sizlere tokat gibi “ HAYIR “ cevabını verecektir.
Bu yaşanan çarpıklıkla eğrileri- düz, yalanları- doğru, hilekarlık ve düzenbazlıklarıda normal göstermeye çalışsanızda, belki de önemsemeden gerçekleştirdiğiniz bu davranış, kul hakkına tecavüz ettiğiniz için ahiret hayatınızı da önemli ölçüde etkileyecektir.
Halk hergün daha çok fakirleşirken, kepenkler bir bir kapanırken, birilerinin kısa yoldan köşe dönmesi sizi rahatsız etmiyorsa, her gün şehit cenazeleri kaldırılırken, terörist başına özgürlük isteniyorsa, yapılacak olan referandumda aralara serpiştirdiğiniz maddelerle, ülkemizin ayrıştırılmasını, yargıyı da ele geçirip habur hakimleriyle paçayı kurtarmayı amaçlıyorsanız, Devletin valilerinin iktidar yanlısı gibi çalışması sizleri ayağa kaldırmıyorsa, AB’ nin dayatmasıyla halkın geleceğini ipotek altına alan yasalar bir bir meclisten geçerken, halkın yararına hiçbir yasa çıkmadığı halde hala bunların peşinde kemik yalamaya devam ediyorsan, dayatmaya dönüştürülmüş, kurumları çatıştırılmış, kesimleri kutuplaştırılmış, ayrımcılığın ve ayrılıkçılığın, iftira ve karalama kampanyasının, bölünme ve parçalanmanın, bin yıllık kardeşliğe hazırlanmış tuzakların, önü alınamayan ihanet ve terörün, hırsızlık ve yolsuzluğun, amaca ulaşmak için her yol mübahtır arsızlığının, siyasi kirliliğin ve siyasi iffetsizliğin sürdürüldüğü iktidarınızda sivil toplum kuruluşları ve esnaf odalarına dikte etmeye çalıştığın bu referandum taslağı seni rahatsız etmiyorsa, başkasözüm yok size. İktidarı alkışlamaya devam edin… Hatta daha çok alkışlayın!..Referandumda da evet ! verin..!
Ama çalışmalarınızı adam gibi yapın. Yazdığınız 40 Kimsenin hakkına tecavüz etmeyin. İçlerinde yaptığınızı onaylamayan çok kimse var.!

1 Ağustos 2010 Pazar

HAYATIN İÇİNDEN

YENİ NESİL, SİZİN ESERİNİZ OLACAKTIR

Güçlü bir devlet bu kadar ustaca yok edilebilir.
Aslında suç kendi ülkelerinde yapamadıklarını bizlerde uygulamaya
çalışanlarda değil; bunları kabul edende kabahat. Büyük Önder
Atatürk’ün sözlerini yok etmeye çalışan, bunlara fırsat verenlere aslında şu söz tam uygun “YENİ NESİL, SİZİN ESERİNİZ OLACAKTIR!”

BAYRAKLARI BAYRAK YAPAN ÜZERİNDEKİ KANDIR

Bugüne değin hükümet darbesi deyince akla askerlerin yaptığı darbeler gelirdi. Şimdi yapılan ise hükümetin darbesidir, bir nevi hükümet terörüdür, sivil darbedir, sindirme, göz dağı, baskıdır, “sen yaparsan ben de yaparım” mantığıyla gitmedir, hesaplaşmadır, intikam almadır. Ancak bu tür davranışlarda bulunmak, kişileri de, kurumları da, ülkeyi de olumlu bir noktaya götürmez.

GENÇLER PARTİYE,PARTİ İKTİDARA

Eskiler, bir başka deyişle aksakallı diye hürmet ettiğimiz arif insanlar, anormal bir durumla karşılaştıklarında “Dünya tersine döndü” derlerdi. Bugünlerde yaşadığımız çarpıklıkları görseler, “Evren tersine döndü” derlerdi sanırım. Halkımız öyle bir noktaya getirildi ki, eğrileri düz, yalanları doğru, hilekârlık ve düzenbazlıkları da normal görmeye başladı. Eskiden doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlardı, şimdi ülkeden hatta dünyadan kovmak istiyorlar.

HAYIR YETER

Tshırtler vardı”alışamadık”yazılı,yıllar geçti iktidarın nimetlerini ham hum şaralop yutanlar alıştı.Büyük bir çoğunlukta alışamadık diye diretmektedir.
Tshırtler duruyorsa,yeniden giymenin tam zamanı. Kasımpaşa üniversitesi bitirim yürüyüşü anabilim dalı başkanı da olsa güzelim ülkemizin geleceğini etkileyecek yanlış kararlar alıyorsa buna alışmak mümkün değil. Doğuştan liderlik buysa sonradan lider olanlardan Allah korusun bizleri…

30 Temmuz 2010 Cuma

ANALARINI ALIP GİTTİKLERİ ZAMAN

Bütün tahrikler, karalamalar, iftiralar bu son kalenin muhafızları olan Türk Milliyetçilerini yıldırmak, sindirmek ve korkutmak içindir. Niyetleri, ağızlarından salyalar akıtan azgın it sürüsü gibi, aziz vatanımızı parçalamak, Türk’ü öz yurdunda garip, öz vatanında parya yapmaktır…
Güzel ülkemizin birçok yöresinde “başkaldırı provaları” başladı; güvenlik güçlerine karşı gelmeler alışkanlığa dönüştü... Hükümet, belki AB programı aksamasın diye, belki de bildiğimiz, bilmediğimiz başka başka nedenlerle suskun kalmakta; elini masaya vurması beklenen İçişleri Bakanlığı, ülkemizi bölmeye çalışanların elindeki hainin posterlerini, paçavralarını,gösterilerini,ülkemizi karışıklığa,kaosa sürüklemek için kullandıkları kışkırtıcı sözleri belkide tv’den izlemekle yetinmektedir... Polis, hükümetle ters düşmemek, meslekten atılmamak ya da sürgüne gönderilmemek, soruşturmaya uğramamak adına yumuşak davranmakta olduğunu da yine televizyonlardan defaeten gördük. Bu nedenle de, son günlerdeki terörist saldırılarında, yaralanan, ölen güvenlik güçlerimizin sayısı, yaralanan, ölen militan sayısını geçmektedir... Demokles’in kılıcı teröristin üzerinde sallanacağına, güvenlik güçlerimizin üzerinde sallanmaktadır... Giderek küçülen dünyada bunları herkes izliyor... Batının “Bravo! Türkler uygarlaşıyor” diye düşünenleri acı gerçeklere davet ediyoruz.Batı sadece:İktidara çıkarttığımız yasalarla güvenlik güçlerinin elini, kolunu iyiden iyiye bağladık.Bundan sonra işimiz daha kolay! olacak diye düşünür..
Yasal siyasî parti maskesi altındaki oluşumların yöneticileri de içinde olmak üzere, tv’lerde “naklen yayın” yapan devlet düşmanları giderek çoğalmakta ve bu hainler televizyonlara çıkıp konuşmayı çok sevdikleri gibi, ulu orta ahkam da kesmektedirler
Adamlar Türkçe bilmiyor ama, “Demokratik açılım / insan hakları” diye diye, “halklar...” gibi dilbilgisi kurallarını altüst ede ede, belli yerlere mesaj göndermeyi de iyi beceriyorlar. “Halk” sözcüğü, “Bir ülkede yaşayan ve o ülkenin vatandaşı olan insan topluluğu” demektir; dolayısıyla çoğulluğu kendi içinde barındırır. “Halklar” diye bir sözcük yoktur!
Demokrasi ve insan hakları gibi kavramlar, bir süreden beri teröristin, vatan hainlerinin ve Türkiye’yi pazarlama yükümlülüğü'nü üstlenenlerin, Türk milliyetçileri üzerinde baskı aracı olarak kullanmaya başlamıştır. Özellikle son yıllarda ülkesini sevmek ve elden gitmemesi için düşünce üretmek, belli birilerince tutucu'luk, statükocu'luk, faşist'lik karalamalarıyla,eli muştalı katiller sözleriyle ödüllendirilmiştir...Ve siz kendini bilmez hesapta ülkücü müsvedteleri, sana yapıştırılan bu yaftaları yalayıp yutarak referandum sürecinde de bunların ağzıyla konuşuyor ve yanında yer alıyorsun.
Arzuladığı emellere ulaşmak uğruna İki kardeş toplumu birbirine düşürmek için poposunu yırtanlarla berabersin. Demokratik ve Milli Devlet İlkelerini Büyük Ortadoğu Projesi ekseninde değiştirip dönüştürmek sevdasında olanların değirmenine su taşıyorsun...
Bütün tahrikler, karalamalar, iftiralar bu son kalenin muhafızları olan Türk Milliyetçilerini yıldırmak, sindirmek ve korkutmak içindir. Niyetleri, ağızlarından salyalar akıtan azgın it sürüsü gibi, aziz vatanımızı parçalamak, Türk’ü “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” yapmaktır…Varın bundan sonrasını siz düşünün...
Adamın biri’ne önerimiz, İmralı Palas’taki “konfor”unun değerini iyi bilsin; kaşınmasın; 40 bin insanımızın hesabı “light” tarifeden soruldu diye rahatlık batmasın!. Birileri “Analarını alıp gittikleri zaman!” bütün bunların hesabı sorulur.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

MADE İN USA

Dayatmaya dönüştürülmüş, kurumları çatıştırılmış, kesimleri kutuplaştırılmış, şaibeliliğin düzene dönüştürülmüş, ayrımcılığın ve ayrılıkçılığın, , iftira ve karalama kampanyasının, bölünmenin ve parçalanmanın; bin yıllık kardeşliğe hazırlanmış tuzakların, önü alınamayan ihanet ve terörün, millet kavramına karşı ihanetin ve Türkiyelilik gibi devşirme fikirlerin, küresel güçlerin ve işbirlikçilerin, Habur rezaletinin, bölünmüş Türkiye projesinin, millete reva görülen işsizliğin ve aşsızlığın, hırsızlığın ve yolsuzluğun, amaca ulaşmak için her yol mübahtır arsızlığının, iktidarın istediği siyasi kirliliğin ve siyasi iffetsizliğin sürdürüldüğü yaklasık sekiz yıllık akp iktidarı, toplum mutabakatı özelliği taşımayan bu referandum taslağının dikte edilmesi  seni rahatsız etmiyorsa,
YAPIMCI : Made in USA
YÖNETMEN : Reccep Bey
EKİP : Vekiller,13 kötü adam, Katil Apo, Yardakçılar
ELEŞTİRMENLER : Ülke Sevdalıları

Bir film yönetmeni düşünün. Senaryoyu hazırlayan ekiple beraber. Bu yönetmen “en iyi filmi ben çekerim” diye kollarını sıvıyor, yapımcıdan paraları alıyor. Gel gör ki, yapımcıya söz verdiği hiçbir sahneyi çekemiyor. Bunun üzerine settekilerle kavgaya başlıyor, senaryoyu beğenmiyor. Sette çay taşıyan çocukları bile azarlıyor. Senaryoyu hazırlayan ekibin başında kendisinin bulunduğunu ve settekilerden de kendisinin sorumlu olduğunu unutuyor!
Burnundan kıl aldırmayan bu yönetmen, çektiği sahneleri beğenmiyor ama beğenmediğini yapımcıya söylemiyor. Eleştirmenlerin tepkilerini de “Bizi çekemiyorlar” diye geçiştirmeye çalışıyor ve eleştirmenlere veryansın ediyor, göz yaşlarını da senaryoya katıyor, ülke sevdalılarını mektuplar okuyarak senaryonun içine çekmeye çalıştıkça batıyor.
Velhasıl İşler bir türlü yolunda gitmiyor. Filmin sonu 12 Eylül referandumu yaklaştıkça yapımcıdan paparayı yiyeceği korkusuyla iyice zıvanadan çıkıyor ve panikliyor. Buna rağmen filmin en berbat sahnelerini bile “Biz efekt yaptık” diye güzel gösterip, seyircinin gözlerini de boyamayı bu arada unutmuyor.
Ülkeyi 36 parçaya bölmeyi, etnik parçalanmayı hedefleyen bu film berbat mı berbat…Bir vekilin yapımcıya alın tepe tepe kullanın diye verdiği raporda da zaten her şey ortada. Buna rağmen yönetmen, yapımcıdan yeni bir film için para ve zaman istiyor…
Bu yönetmen size birilerini hatırlatıyor mu?
Hatırlatmıyorsa…

Bir Başbakan düşünün… “Benim ülkemde özgürlük yok, sizin ülkeniz çok özgür” diyerek kızını Amerika’da okutuyor…
Madem senin Başbakan olduğun ülkede özgürlükler yeterli değil, Anayasa’yı bile değiştirecek bir çoğunluğa sahip olduğun hâlde niçin o özgürlükleri sekiz yıllık iktidarında getirmiyorsun?
“Param yetmiyor, geçinemiyorum” diyor ve Başbakanlık yaparken bile ticaretle uğraşıyor. Ticarette de çok iyi paralar kazanmasına ve en zengin Başbakan unvanını almasına rağmen çocuklarını Amerika’da bursla okutuyor…

iktidar şak şakçılarına size de birkaç sözüm var…
Sizin kızlarınız üniversitenin kapısına bile yaklaştırılmazken Başbakanın kızlarının Amerika’da okuması sizi rahatsız etmiyorsa,
Halk her gün daha çok fakirleşirken, kepenkler bir bir kapanırken birilerinin kısa yoldan köşeyi dönmesi sizi rahatsız etmiyorsa…
Her gün şehit cenazeleri kaldırılırken, terörist başına özgürlük istenebiliyorsa, yapılacak olan referandumda aralara serpiştirilen maddelerle, ülkenin ayrıştırılması, yasama ve yürütmeyi ele geçiren iktidarın, yargıyı da ele geçirip habur hakimleriyle paçayı kurtarmayı amaçlıyorsa, devletin valilerinin iktidar yalakası gibi çalışması sizi ayağa kaldırmıyorsa…
AB’nin dayatmasıyla halkın geleceğini ipotek altına alan yasalar bir bir Meclis’ten geçerken, halkın yararına hiçbir yasa çıkmadığı hâlde hala bunların peşinde kemik yalamaya devam ediyorsan,
Dayatmaya dönüştürülmüş, kurumları çatıştırılmış, kesimleri kutuplaştırılmış, şaibeliliğin düzene dönüştürülmüş, ayrımcılığın ve ayrılıkçılığın, , iftira ve karalama kampanyasının, bölünmenin ve parçalanmanın; bin yıllık kardeşliğe hazırlanmış tuzakların, önü alınamayan ihanet ve terörün, millet kavramına karşı ihanetin ve Türkiyelilik gibi devşirme fikirlerin, küresel güçlerin ve işbirlikçilerin, Habur rezaletinin, bölünmüş Türkiye projesinin, millete reva görülen işsizliğin ve aşsızlığın, hırsızlığın ve yolsuzluğun, amaca ulaşmak için her yol mübahtır arsızlığının, iktidarın istediği siyasi kirliliğin ve siyasi iffetsizliğin sürdürüldüğü yaklasık sekiz yıllık akp iktidarı, toplum mutabakatı özelliği taşımayan bu referandum taslağının dikte edilmesi seni rahatsız etmiyorsa,
Başbakan ve Meclis Başkanı’nın üstü kapalı konuşmaları ve “Bir gün gelecek…” sözleri sizi rahatlatıyorsa…
Sizlere söyleyecek başka sözüm yok…
İktidarı alkışlamaya devam edin… Hatta daha çok alkışlayın!..Referandumda da evet ! verin..!

24 Temmuz 2010 Cumartesi

İŞSİZ ADAMDAN İŞADAMINA KADAR HERKES BORÇ ALTINDADIR

Bugüne değin hükümet darbesi deyince akla askerlerin yaptığı darbeler gelirdi. Şimdi yapılan ise hükümetin darbesidir, bir nevi hükümet terörüdür, sivil darbedir, sindirme, göz dağı, baskıdır, “sen yaparsan ben de yaparım” mantığıyla gitmedir, hesaplaşmadır, intikam almadır. Ancak bu tür davranışlarda bulunmak, kişileri de, kurumları da, ülkeyi de olumlu bir noktaya götürmez.
Milletin gündemi karnını doyurmak ve ayakta kalabilmek iken, iktidar ise her gün yeni bir atraksiyonla milletin sıkıntılarını gizlemek gibi bir tavrın içerisindedir, ekran başında ağlayıp, sızlanma, masumların üzerinden menfaat sağlama, görevi başındakilerin tutuklanmaları, satılık devlet görevlileri vasıtasıyla partilerin astığı afişleri indirmek ve hatta milliyetçilerle polisimizi karşı karşıya getirme çabaları gibi suni gündemler peşinde koşmaktadır.Farkına varmadığı veya varmak istemediği durumlarla vatandaşımız karşı karşıyadır.” İşsiz adamdan İşadamına kadar herkes borç altındadır.
Yükseklerde yer tutup, yandaşlarına göre kanun çıkaran, kayıran, Türk’ün temel değerlerinle oynayan, ülkesini kamplara bölmek arzusuyla yanıp tutuşan, vatandaşımın halinden ne anlar. Vatandaşın durumunu ne kadar kavrayabilir ki ? Kimin umurunda vatandaşımın hali….
Evine bir parça ekmek götürmek için, çoluk çocuğunun isteklerini yerine getirmek için verilen mücadele,
*Biriken elektrik, su, doğalgaz faturaları,
*Modern kalpazanların şemsiye karşılığı hediye ettiği kredi kartlarının yıktığı yuvalar,
*İş bulmak için çırpınanlar, iş başvurusu için gerekli evrakların temini için para bulamayıp sonucunda da umudunu yitirenler,
*Kirasını ödeyemeyerek ev sahipleriyle mahkemelik olanlar,
*Yavrusunun isteklerini türlü bahanelerle erteleyen babalar,
*Üniversite harcını ödeyemediğinden eğitim hayatı biten gencecik umutlarımız, geleceğimiz gençlerimiz,
*Boyalı ve satılmış medyanın lükse özendiren proğramlarıyla, körpecik bedenlerin zehirlenmesi,
*Ne iş olsa yaparım diyerek düzenbazların elinde sermaye olanlar,
*İhtiyaç sahiplerine hastaneler de ücretsiz bakılacak denirken acillerde, hastanelerde rehin kalanlar, ilaç parası bulamayanlar,
*Bir iş umuduyla yola çıkıp akşam bitmiş ve umutları tükenmiş halde eve dönenler,
*Ülkenin her yerinde yüzlerce kiralık daireler, dükkanlar,
*Büyük yabancı sermayeye peşkeş çekilmiş küçük esnaflar, mahalle bakkallarım,
*İşsizliğin tavan yaptığı ülkemin sokaklarında aylak aylak gezen gençler,
*Ürettiği para etmeyen ve topraklarını yabancı bankalara kaptıran çiftçim,
*İstenilen kanunsuzluğu yapmadığı için aba altından sopa gösterilen memurum,
*35 000 Haneli Lüleburgaz’da 23 000 hanesinin icralarda uğraştığı kimin umurunda.

Say say bitmez . İşte bu vatandaşımın hali…
Evet gerçek budur. Maalesef gittikçe de, peşinden koştukça da umut ışığı daha da uzağa kaçmaktadır.
Ya çözüm, çözüm ortada…
Referandum oylamasında vatandaşımız sandığa giderek gün geçtikçe uygulanan bu sinsi plana dur diyecek ve çözüm üretecektir. Milliyetçiliği hayatın her alanında uygulanabilir bir siyasal yönetim projesi olarak benimseyen ve uygulamaya koyan yegane güç “MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ” dir. Vatanımızın geleceği için MHP sinin, buluşma ve kucaklaşmanın tek adresi olduğunu gör. İktidara, bohçasını eline vererek gönder ve İktidara koşan MHP sinde, ülkemizin geleceğinde yerini al...

18 Temmuz 2010 Pazar

ÜLKÜ DEVLERİ

Bu coğrafya tarihte Türk'tü, halde Türk'tür ve ebediyen Türk kalacaktır
Cebren ve hile ile yasama ve yürütmeyi ele geçiren ve yargıyı da referandumla ele geçirip, aziz vatanımızın bütün kalelerinin zapt edilmeye, Cumhuriyet’imizin tüm kazanımlarının yok edilmeye çalışıldığı, iktidara sahip olanların gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içerisinde bulunduğu ve vatana ihanetin her türlüsünün meşru sayıldığı şu günlerde, İktidar ağzından Türk Milliyetçilerine yapılan saldırılar bizleri hiç mi hiç şaşırtmamalıdır.
Türk’üm demenin suç sayıldığı, azınlık ırkçılarının devlete ve millete meydan okuyarak açıkça bölücülük yaptığı şu dönemde, Hangi televizyonu açsanız onlar karşımıza çıkıyorlar. Belki 30 belki de 40 kişiler. Onlar liberal görünümlü küresel hegemonya aydınları, dış güçlerin uşakları… İçinde yaşadıkları toplumla paylaştıkları bir şey yok. Bu topraklar için ızdırapları da yok. Buna rağmen bu ülkeyi ilgilendiren her türlü meselede en fazla onlar konuşuyorlar, en fazla onlar saldırıyorlar. Dünde birilerinin dizleri dibine çöküyorlardı, bu günde..
Türk Milliyetçilerine saldırılmalarının elbette ki sebepleri vardır.
Saldırıyorlar çünkü ;
Bizler, Türk Milliyetçileri küfrün, ihanetin bütün oyunlarını bozmaktayız.
Çünkü milliyetçilik emperyalizme teslim olmamış son kaledir. İktidar mensupları ve yandaşları tarafından yapılan bütün tahrikler, karalamalar, iftiralar bu son kalenin muhafızlarını yıldırmak, sindirmek ve korkutmak içindir. Niyetleri, ağızlarından salyalar akıtan azgın it sürüsü gibi, aziz vatanımızı parçalamak, Türk’ü “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” yapmaktır…

Gayeleri Türk ve İslam dünyasının yegâne ümit kaynağı olan ve asırlardan beri süren Haçlı taarruzuna karşı bütün gücüyle karşı koyan Türk milletini bu coğrafyadan silmektir. Ve bu yüzden Türk Milliyetçilerinin üzerine saldırarak, milliyetçileri barbar, cahil, kan dökücü, bölücü gibi göstererek direncimizi kırmak istemektedirler. Tarihin hiçbir devrinde Türk Milliyetçiliğinin ve milliyetçilerin üzerine bu kadar saldırıldığı görülmemiştir. Onlar çok iyi biliyorlar ki, Türk milliyetçilerini sindirmeden, yok etmeden Türkiye’yi yok etmek asla mümkün değildir. Bu yüzden Türk milliyetçileri olarak bizler sürekli uyanık olmalı ve her zamankinden daha fazla çalışarak aziz vatanımızın bekasını, başkalarının vicdanına emanet edilmesine göz yummamalıyız. Açıkça söylemek gerekirse, Türk milliyetçiliği davasının mensupları olarak bizlerin her ne olursa olsun yılmaya, yıkılmaya, küsmeye, yorulmaya hakkımız yoktur. Hatta ve hatta bu zor dönemde ölmeye bile (?) hakkımız yoktur! Unutmayalım ki bizler bir Ülkü dev’iyiz ve yükümüz ağırdır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” vecizesinin manasını, Türk’üm demekten utanan, korkan zavallıları gördüğümüz şu günlerde daha iyi kavramamız lazım.
Her türlü bölücülüğe ve azınlık ırkçılığına alkış tutup, müsamaha gösterenler kafalarına şunu iyice sokmalıdırlar ki, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün dediği gibi: “Bu coğrafya tarihte Türk'tü, halde Türk'tür ve ebediyen Türk kalacaktır.” Mücadelemiz son nefer, son nefes ve son damla kana kadar sürecektir! Bu böyle biline!
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE…

17 Temmuz 2010 Cumartesi

SEÇİM ANIM

Bu hâkimler veremez, hükmünü bu celsenin <br />Ey Türk Milleti hazır ol, hüküm sırası senin!<br />

İl Genel Meclisi adayı arkadaşlarımla beraber köy gezilerimiz sırasında bizzat içinde olduğum, başımdan geçen bir olayı tüm çıplaklığıyla gözler önüne sericem. Konuşmalar bitmiş çay, kahve faslı başlamıştı.O esnada yan masaya kulak misafiri oldum.

Orta yaşta tanıdığım bir arkadaşımla, konuşmalarından ve aradaki samimiyetlerinden çok yakın bir akrabası olduğunu daha sonra anladığım yaşlı amcayla muhabbetlerine girdim,
*Amca şimdi sen AKP’ye mi vereceksin oyunu? Dedim,
*Evet” dedi,
*Neden vereceksin onlara oyunu?
*Hiç olmazsa bunlar Müslüman?
*Nasıl yani, bunlar Müslüman mı amca,
*Evet
*Peki ya biz ve diğerleri gavur mu sence?
*Şeeeyyyy...
Hadi söylediğin gibi olsun, tamam bunlar Müslüman. Fazla zorlamadan amcaya basitçe Belediye başkanlığı yaptığı için belli bir oranda maaş alan birinin milyar dolarları olmasına, oğlunun milyon dolarlık gemi almasına, yedi yıllık iktidarlarında Dünyanın en zengin Başbakanı olmasına ne diyeceksin? Bu paralar nereden? Kaynağı, membağı nedir dediğimde;
Zafer kazanmış komutan edasıyla amcanın verdiği cevapta,
*Şimdiye kadar hep diğerleri yedi biraz da bunlar yesin! Evlat…
*Anlamadım, bunlar yerse mubah, ötekiler yerse günah mı? Hırsızlığın, yolsuzluğun, uğursuzluğun sizdeni, bizdeni olur mu dediğimde de
*Ikına sıkıla olmaz daa…
*Evet olmaz. Sen böyle dersen, tüyü bitmemiş yetimin hakkı ne olacak? Devletin malı deniz, yemeyen keriz olmaz mı? Dedim. Amcanın savaşı bırakmaya da hiç mi hiç niyeti yoktu.
* Evet haklısın ammma hiç değilse bunların alnı secdeye gidiyor! Dedi.
*Amcacım, sen mahalle veya köy camiine imam mı seçiyorsun yoksa devletin, milletin malını yemeyecek siyasetçiler mi? Dinimiz işi ehline teslim ediniz diye buyurmuyor mu?
*Doğru haklısın, evet öyle diyor deyince bende tamam dedim artık tam sıkıştırma zamanı ,
*Peki Irak’ın kuzeyinde 3 milyona yakın Türkmen yaşamaktadır. Burada bulunan Talabani ve Barzani her gün bunlara kan kusturmakta, kimi zaman yerlerinden-yurtlarından etmek için ellerinden geleni yapmaktalar. Bu iki baldırı çıplak yıllarca kanımızı emen, komünist/bölücü terör örgütü PKK’ya yıllarca kol-kanat gerdiler ve hâlâ da germektedirler. Başta bunlar olmak üzere AB, ABD, Kıbrıslı Talat ve bazı sicili bozuklar AKP’nin tekrar başa gelmesini istiyor. Hatta PKK=DTP’nin güçsüz olduğu yerlerde AKP’ye oy verilmesi talimatını göndermiş, İktidara sahip olanların gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içerisinde bulunduğu ve vatana ihanetin her türlüsünün meşru sayıldığı şu günlerde AKP belediyelerinde yolsuzluk ve adam kayırmalar,çalışmayan ev hanımı Emine kanımın hastanelere ortaklıkları Vs.. say say bitmez amca … Şimdi, imanlı vatansever bir Türk evladı olarak sen de AKP’ye oy verirsen, onlarla aranda ne fark kalır, sende yetim hakkı yiyenlere ortak olmaz mısın?
Yanı başımız da yanan varil sobanın verdiği sıcaklıkla beraber amcacım!
*Şeyyy, beni biraz ter bastı!..
*Sobanın sıcaklığındandır amcacım, sobanın sıcaklığındandır dediğimde amca beyaz bayrağı çekmişti.
*Yok be yeğenim yok, benimki cehaletimdendir dedi..Fazla söze ne gerek.
Anlayana sivrisinek saz.Anlamayana davul zurna bile az.
ATATÜRK Diyor ki;
Milletler, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar milletin yaşamına, giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

ÜLKEN İÇİN...

Ne Mutlu Türk'üm Diyene
ATATÜRK'ÜN İZİNDE, LİDERİMİZ DEVLET BAHÇELİ'NİN EMRİNDE ...


AKP anayasasına hayır

İŞBİRLİKÇİLERE VE ANAYASASINA

Ülken için bir HAYIR yeter


ÜLKEN İÇİN BİR HAYIR YETER !

GENÇLİK !!!!!

Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk, O'nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz
Geleceğimizin teminatı gençliğimiz ;

Derin bir uyku içindesiniz. Rahatsınız huzurlusunuz, bu yaşamdan memnunsunuz! Olup bitenleri görememenin, uyandırılacağınızı düşünememenin keyfini sürüyorsunuz. Saadetinizin hep böyle devam etmesini, hiç uyandırılmamayı istiyorsunuz..
Ama maalesef bir gün gelecek, uyandırılacaksınız. Yazık ki o zaman, "Artık çok geç" olacak! Bir daha uyumak böyle dursun, yatak bile bulamayacaksınız...
Biliyorum: Düşünmeyi sevmiyorsunuz. Düşünürseniz rahatınızın kaçmasından korkuyorsunuz. Geleceğinizin temeline dinamit koymak istiyorlar, diyoruz, aldırmıyorsunuz. Sözümüze kulak verirseniz tedbir almak gerekeceğini anlıyor, zahmete girmek istemiyorsunuz.
Bir tek endişeniz var: Gününüzü gün etmek, dilediğiniz gibi yaşamak, çalışmadan hayatınızı idame ettirmek arzusundasınız.
Mücadeleden ürküyorsunuz. Öylesine ürküyorsunuz ki, sizin için yapılan mücadelelerle ilginiz olmadığını göstermek ihtiyacını duyuyorsunuz.
Memleketimizin yüzlerce sorunu var. Nizamımızı yıkmak isteyen yabancı kuvvetler olduğu gibi,yerli işbirlikçileri de sayılamayacak kadar çok. Diken üzerindeyiz. Fakat dikenli bir yolda ayağınızı yaralamadan yürümenin mümkün olmayacağını unutuyorsunuz. Tehlikeyi görünce, korkulu bir rüya görmüşçesine, sırtınızı dönüyor, yeni ve eskisinden daha derin bir uykuya dalıyorsunuz. Vatanımıza kastedenler, her geçen gün yatağımıza daha fazla yaklaşıyor, korunma imkânlarımızı gittikçe azaltıyorlar. Hiçbir feryat sizi uyandıramıyor, tehlikeyi anlamanızı temin edemiyor. Kurtulup ümitlerine veda etmeden uyanmanızı istiyoruz. İyi niyetimize akıl erdiremiyor, gayretlerimize yabancı kalıyorsunuz. Hatta biz olmasak daha rahat uyuyacağınızı sandığınız, bu yüzden bize düşman kesildiğiniz bile oluyor. Yine de başucunuzda davul çalmaktan vazgeçmeyeceğiz.

Bazıları;
Günübirlik çıkarların peşinde koşuyor diye,
Ucuz hesaplaşmaların tuzağına takılıyor diye,
Küresel bir sarmalın dibine çekiliyor diye,
Başımıza gelecek felaketleri öngöremiyor diye,
Ülkemizin geleceğini ateşe atamayız.
Atatürk'ün "Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk, O'nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz".sözüyle bir baba olarak gözünüzün açılması için ne mümkünse yapacağız. Gafletten kurtulmaya biraz da sizin gayretlerinizi bekliyoruz.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

VE SEN EY MİLLET...

VE SEN EY MİLLET !<br />Seyretmeye daha ne kadar devam edeceksin....<br />
Günümüzde para için İnsanlık onur ve haysiyeti öylesine ayaklar altına alındıki.Satamayacağı hiçbir kutsalının kalmadığı bir tükenmişliğe doğru son sürat ilerliyoruz.Çok değil, bir nesil önceki insanımızın uğruna canını bile verdiği kutsal değerleri üç kuruşa satılmış,Hırsızdan hayırsever türetilmeye çalışılan ülkemizde bütün değerlerimiz pazara sürüldü ve büyük mağazaların camlarında yazdığı gibi etiketin yarısına satıldı.
Geldikleri günden bu yana değer yargılarımızla oynamaktan başka birşey yapmadılar.Nasıl geldik biz buraya ?
Türkün geleneğinde SÖZ vardı...NAMUS vardı.AR vardı.YİĞİTLİK,MERTLİK vardı.Başka ;AHDE VEFA vardı.EMEKve ALINTERİ vardı.BİLGELİK,EDEP,İLİM vardı.
Ya şimdi: PARA var PARA
Bu günün dünyasında bu erdemlerin hepsini üst üste koysanız paranın yerine geçmiyor.
Diğer bir ifadeyle bu erdemlerin hepsine sahip olsanız bile,paranız yoksa bir hiçsiniz.Veya diğer bir deyişle hiç bile olsanız,paranız varsa bu erdemlerin hiç birine ihtiyacınız kalmıyor.
Günümüzde de artık neredeyse satılmak üzere yalakalık yapan,üç kuruşa kendini kiraya veren sözüm ona aydınlar,bu günün kurtarıcıları,bencil,nemalazımcılar yaşadığı topraklara ihanet içerisindedirler...
Bu saf,temiz millet dünde bu ihanetlere kurban olmuş,bu günde kurban olmaktadır.Bu ülkenin parasını alıp da bu ülkeye küfür edenleri,bölmek isteyenleri kısacası yaladığı çanağa tükürenleri hala beslemeye devam etmektedir.
Bu günleri yaşayanlar;
Dünü,üç ay öncesini,üç yıl öncesini....
Geriye bakın,görün neler kaybettiğimizi...Birde ileriye bakıp, üstte sıraladıklarım yüzünden anlayın daha neler kaybedeceğimizi.
Hem geriye ne kaldı ki.Bir avuç vatan toprağından başka..
Şimdide onu çok görüyorlar milletimize..
VE SEN EY MİLLET !
Seyretmeye daha ne kadar devam edeceksin....

6 Temmuz 2010 Salı

KOLTUK

Koltuğun adam ettikleri değil,koltuğu adam edenler  bu billetin gerçek evlatlarıdır.<br />
Evet koltuk bir eşya olmaktan çok öte mecazi anlamıda olan bir terimdir.Koltuk çıkmak,koltuk altından sopa göstermek,koltuğu altına sığınmak,koltuğa yapışmak,koltuğa oturmak gibi deyimlerle de karşımıza çıktığı sık sık görülür.Koltuk ve insan ilişkisini ele aldığımızda "Bazen koltuk insanı, bazende insan koltuğu yüceltir"cümlelerinde koltuğun önemi vurgulanır.Koltuk yönetici ve idarecilerin bulundukları yerleri, statüleri de ifade eder.Bu sebeplede siyasi hayatta koltuk savaşları dünden bu güne var olmaya devam edecektir..İnsanlar sahip oldukları gücü kaybetmemek için koltuğa tutunmaya,ona sarılmaya,kucaklaşmaya,onu kaybetmemeye çok gayret sarf etmekle birlikte, koltuk çokta bizans oyunlarına maruz kalmaktadır.
Koltuk kavgaları,öne oturma, öne geçme mücadeleleri insanlık tarihi kadar eskidir.
Bazende koltuk hırsı ve sevdası kişinin aklını almakta,hatta bu kişiyi rezil edebilmektedir.
Sözümüz koltuğu güçlendiren,yücelten insanlara değil,koltuğundan aldığı güçle vatandaşını azarlayan,işini yapmayan,iyi yönetemeyenlere...
Koltuğunu güçlendiren,yücelten insanlara olan ihtiyacımız her geçen gün artmaktadır.
Koltuğa tutunmaya çalışanlar,o koltuğa layık olamazlar.Koltuğun rahatlığı ve koltuğun rehavetini,tembelliğini birbirine karıştıran değil,onun hakkını veren insanlar görev ve sorumluluklarını yerine getirebilir.İnsanlık adına yurdumun insanını hor görüp aşağılayanların koltuklarına tutunmaya çalışmalarına acımak gerekir.
Koltuktan güç alan değil,koltuğu güçlendiren ülkesini,milletini seven lidere ihtiyacımız var.Koltuğun adam ettikleri değil,koltuğu adam edenler bu billetin gerçek evlatlarıdır.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

KOMPLO

Serhat İskender

Dolar arttı,euro fırladı,borsa düştü,kesin komplo.Bölücü tererün artması başlı başına zaten bir komplo.İETT deki yolsuzluk,söylemeye gerek yok zaten komplo...Sabah,atv,star olayı, komplo.Vakıfbanktan verilen kredi komplo...
Komplolar bu kadar da değil tabiki, şu 8-10 yıllık dönemde o kadar çok yazılacak şey varki.AKP aleyhinde yapılanlar ne olursa olsun komplo oluyor.Açılan kapatma davaları,prinç fiyatlarının bir gecede %300 artması spekülatörlerin,vurguncuların komplosu, eski maliye bakanı Unakıtanın oğlu ile ilgili iddialar tabiki komplo....
AKP destekçileri ve sözcülüğünü yapanlar, AKP aleyhinde bir olay ortaya çıktığında avazları çıktığı kadar bağırırlar...KOMPLO diye.Hatta gidip ergenekoncu tezgahı diye de yorumlarlar saatlerce yandaş medyalarında...
AKP aleyhine olan her şey komplo.Saymakla bitmeyecek bu yolsuzlukların hiçbirinde akp'nin yandaşlarının ve destekçilerinin suç şöyle dursun, zerre kadar kusur ve ihmalleride yoktur.Var diyen çıkarsa bilinki oda komplocudur.
Aslında ne söylendiği ne yazıldığı umurlarındada değil.Ama Türk milleti gerçekleri görmektedir.Beni üzen şey daha çok; Kişiler için değerlerin heba ediliyor olması, Türk milletinin ve dinimizin var olan değerlerinin ayaklar altına alınmasıdır.
Yolsuzluklar örtülüyor,suistimaller,kanunsuzluklar neredeyse ahlaksızlıklar bile mubah görülmeye başlanmıştır.
Yapmayın Allah aşkına....
Güzel yurdumuza,güzel insanlarımıza kıymayın.Unutmayın ki gelecek çocuklarımızın, onlara yüzümüzün kızarmayacağı şeyler bırakalım....

28 Haziran 2010 Pazartesi

GÖMLEĞİN MARKASI

serhat iskender MHP Lüleburgaz ilçe Bşk
İktidar hangi siyasi yapıdadır vatandaş olarak anlamakta güçlük çekmekteyiz.Muhafazakar mı desek bilemiyorum.Yok ama değil galiba.Tek başına iktidar olmalarına rağmen ne başörtüsü meselesini çözebildiler, nede Kur'an kursları meselesini.Başbakanın New York katolik kilisesi St John Üniversitesince verilen "Tanrının Kuzusu" rütbesini Papaz cübbesiyle alması, Musevi cemaatince kendisine "Üstün Cesaret" ödülünün de verilmesi artık muhafazakar olmadığının bir delili olsa gerek...Recep bey'in dinler arası dialog söylemiyle, papaz ve hahamlarla dinler bahçesini açması, bu durumdan cesaret alan papazın da, güneydoğuda şehit olmuş askerin mezarını kutsaması üzerine varın siz muhafazakar olup olmadığını düşünün.
Milliyetçidir, vatanperverdir desek ? Mümkün değil milliyetçi de olamaz.Değildir, çünkü açılımlarla ülkemizin açılımlarla ayrıştırılmaya çalışılması, etnik yapıların öne çıkartılması,Türk kelimesine alerji duyulması, stratejik öneme sahip vatan topraklarının satışına onay verilmesi,PKK terörünün vatandaşa "Kürt Meselesi"diye yutturulmaya çalışılması,Iraktaki kırmızı çizgilerin rafa kaldırılması gibi daha onlarca şey yazabiliriz.
Yok yok bunlar Milliyetçi de olamazlar.
Demokratik : o hele hiç olamazlar.En küçük eleştiriye bile tahammüllerinin olmadığını ekranlardan dönem dönem hep beraber izlemekteyiz.
Bu iktidar : Ne muhafazakar,ne milliyetçi, nede demokrattır."Milli Görüş" gömleğini çıkardıktan sonra her önüne gelenin gömleğini giyen,arada bir çıplak dolaşan biri gibidir.Bazen "Deve" olur, bazen "Kuş". Bazende "Bukalemun"... Şartlara göre değişebilirler.
Velhasıl bu iktidarı anlamak mümkün değildir.
Ben hiçbir şey anlamadım.Anladıysam ARAP olayım.
YA SİZ ?

26 Haziran 2010 Cumartesi

ZÜBÜKLER

serhat iskender,mhp lüleburgaz
Başbakan sağda solda ve her fırsatta erken seçim olmayacağını söylüyor ama Ülkemiz erken seçim rayına girmiştir.Bunu söylüyorum çünkü;cevabı çok basit.Ne zaman ki borsa denen panayırda hisse senetleri aşağıya doğru hareketlenir,altın yukarıya doğru hareketlenirse Türk halkı sandığa gider.Ne zamanki maliye bakanı ortadan kaybolur, merkez bankası başkanı manşetlere çıkar, TOBB başkanları da konular üzerine fikir beyan ederler seçim sandığı ödeneksizlikten hademesi olmayan okulların tozlu sınıflarına konur.
Bu iş hep böyle olmuştur.
İşte tam bu sırada zübükler ortaya çıkar.Aziz Nesinin roman kahramanı gibi ilkesiz,omurgasız, üçkağıtçıdır.Her devrin adamıdır.Romandaki gibi Meclise kapağı atmak için her yolu denerler.Seçim ortamına ğirdiğimiz şu dönemde her boydan, her soydan,hem sağdan, hem soldan bir sürü zübük ortalıkta kol geziyor.Onun için siyasal tercih,dünya görüşüyle ve inançla ilgili değildir.Kısacası seçilebilecek yer kapmakla ilgilidir.Dün yerden yere vurduğu,küfrettiği partinin bu gün eşiğine yüz sürebilir,Liderinin önünde secdeye kapanabilir.İşine gelmediği anda ve daha yağlı bir kemik gördüğünde de tam aksi yöne doğru seyirtebilir.Çünkü omurgasızdır.Çünkü soysuzdur.Son günler hayli renkli görüntülere,yoğun trafiğe sahne olacakmış gibi gözüküyor.Bu arada acemi zübükler hesap hatası ve zamanlama hatası yapacaklardır.Külahı kaptım derken açık düşeceklerdir.Her zaman papaz pilav yemez.Bazıları kaderine küssün..
Ne demişler kimine talih, kimine de kör salih...

25 Haziran 2010 Cuma

VATANIM


Vatanım vardı:Dağlar yemyeşil,ovalarında bereket,dereleri billur berrak,yaylaları püfür püfür,kuşlar neşeyle kanat çırpar,uçardı cıvıl cıvıl,rüzgarlar bir başka eserdi serin serin,İNSANIM VARDI, İNSANIM Yüreği dağ, yüreği yar, yüreği yarendi !
Şimdi ya şimdi neler oluyor sana canım VATANIM ? Dağların ihanet yüklü, ovalarında kalleş pusu,derelerinde hainlerin salyası, yaylaların ise kahpelik uzantısı, kuşlar leş kargası,rüzgarların ters,ya insanıma ne demeli; onlarda gaflet ve ihanet içinde.Atasını ve töresini unutmuş,yarini unutmuş VATANINI unutmuş.
Güzel vatanım nerden bulaştın bu ihanet çamuruna? Bu keşmekeşliğe hangi hainler bulaştırdı seni.Sana yapılan bu zulme kahroluyorum.
Şehidimin ruhunu incitirim diye Toprağına basmaya korktuğum,kıyamadığım canımdan çok sevdiğim vatanım üstünde ihanet,üstünde kalleşlik var.Sana hançer saplayanlara çanak tutanlar var.Öz yurdunda garip kaldın canım vatanım.
Hani bizi anlatan bir söz var:"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak eğer uğruna ölen varsa vatandır".Üğrunda ölünmesin diye binbir parça içerisinde ihanetin elleri!
Ama sana söz vatanım tenine kimse kirli ellerini süremeyecek, sana uzanan eller bu güne kadar nasıl kırıldıysa, öyle kırılacak yine....

Testilerimizin boş, dolu olması farketmez.Uğruna yine kendimizi feda etmeye hazırız.

1 Haziran 2010 Salı

YAN GELİP YATMADILAR VATANI SATMADILAR

Kimsenin şüphesi olmayacak şekilde İsrail i kınıyoruz . İskenderun da şehit düşen 6 askerimizi de görmezden gelenlere hatırlatmak isteriz ki : ABD ve İsrail in desteklerinle Mehmetçiğimize kurşun sıkan elle, yardım gemilerindeki vatandaşımıza kurşun sıkan el aynıdır.

Kimsenin şüphesi olmayacak şekilde İsrail i kınıyoruz . İskenderun da şehit düşen 6 askerimizi de görmezden gelenlere hatırlatmak isteriz ki : ABD ve İsrail in desteklerinle Mehmetçiğimize kurşun sıkan elle, yardım gemilerindeki vatandaşımıza kurşun sıkan el aynıdır.
Ülkemizin topraklarını, bankalarını, sanayi’ ini Yahudi işadamlarına peşkeş çekip daha sonra Yahudi düşmanı kesilip sahte kabadayılık yapan, haburdaki şenlikleri televizyon ekranlarından bizlere seyrettirip kahrolmamıza sebep olan elde aynıdır.
İçeriye dönük politikalar üretmek amacına yönelik bu organizasyonların içinde bulunanlar, hain teröristin şehit ettiği Mehmetçiğimin pkk kurşunuyla toprağa düşen şehidimin ve geride bıraktıkları için ne cenazesinde ne yapılan organizasyonlarında hiç ama hiç bulunmamaları, yer almamaları, herhangi bir çalışmanın içinde olmamaları manidardır ve düşündürücüdür.
Son bir haftadır verilen şehitlerimiz için tepeden tırnağa kimseden ses yok. Ülkemiz topraklarını korumak uğruna şehadet şerbetini içmiş Mehmetçiğime sanki trafik kazasında vefat etmiş vatandaş muamelesi yapılmaktadır. Bu ülke için ölmüyor mu bu evlatlarımız. Neden bu kadar kayıtsızlık ve umursamazlık içerisindeyiz.
Kürt meselesinde güzel şeyler olacak beklentisini dillendirenler, açılım açılım feryadıyla yanıp tutuşanlar, pkk ya, Ermenilere, Rumlara, Yunanistan’ a, ABD’ ye İsrail’ e taviz verenler bu gün bop eşbaşkanlığı yapanlara hatırlatmak isterim. Unutmamalıdırlar ki Afganistan ı ve Irak ı işgal edip 2 milyona yakın Müslüman ı şehit edip, yüzbinlerce kadına tecavüz eden zihniyet bu değilmidir?
Seçim yatırımından vazgeçip ülke sorunları ile baş etmenin yolları aranmalıdır.
Ekonomimiz çökmüş, esnaf, çiftçi, işçi, emekli, çalışan herkes bitme noktasına gelmiştir.
Sahte kahramanlık yapmak yerine ülke menfaati doğrultusunda radikal kararlar alınarak onurlu bir duruş sergilenmeli, ekonomik sorunlara çözüm bulunmalı, Filistine gösterilen ehemmiyetin Kafkasya’ ya ve Kıbrıs’ ada gösterilmesi gerektiği bilinmelidir

Milliyetçi Hareket Partisi Lüleburgaz

15 Mayıs 2010 Cumartesi

VATANdaş

Yükseklerde yer tutup, yandaşlarına göre kanun çıkaran, kayıran, Türkün temel değerlerinle oynayan, ülkesini kamplara bölmek arzusuyla yanıp tutuşan vatandaşımın halinden ne anlar.Vatandaşın durumunu nekadar kavrayabilir ki !<br />
Yükseklerde yer tutup, yandaşlarına göre kanun çıkaran, kayıran, Türkün temel değerlerinle oynayan, ülkesini kamplara bölmek arzusuyla yanıp tutuşan vatandaşımın halinden ne anlar.Vatandaşın durumunu nekadar kavrayabilir ki !
Kimin umurunda vatandaşın hali...
*Evine bir parça ekmek götürmek için, çoluğunun çocuğunun isteklerini yerine getirmek için verilen mücadele.
*Biriken su, doğalgaz, elektrik faturaları.
*Modern kalpazanların şemsiye karşılığı hediye ettiği kredi kartlarının yıktığı yuvalar,
*İş bulmak için çırpınanlar, iş başvurusu için gerekli evrakların temini için para bulamayıp sonucunda da umudunu yitirinler,
*Kirasını ödeyemeyerek ev sahipleriyle papaz olanlar,
*Yavrusunun isteklerini türlü bahanelerle erteleyen babalar,
*Üniversite harcını ödeyemediğinden eğitim hayatı biten gencecik umutlarımız,geleceğimiz gençlerimiz,
*Boyalı ve satılmış medyanın lükse özendiren proğramlarıyla , körpecik bedenlerin zehirlenmesi,
*Ne iş olsa yaparım diyerek düzenbazların elinde sermaye olanlar,
*"İhtiyaç sahiplerine hastaneler ücretsiz bakılacak " denirken acillerde, hastanelerde rehin kalanlar, ilaç parası bulamayanlar,
*Bir iş umuduyla yola çıkıp akşam bitmiş ve umutları tükenmiş halde eve dönenler,
*Ülkemin her yerinde yüzlerce kiralık dükkanlar, yüzlerce kiralık daireler,
*Büyük yabancı sermayeye peşkeş çekilmiş küçük esnaflar, mahalle bakkallarım,
*İşsizliğin ayyukaya çıktığı ülkemde sokaklarda aylak aylak gezen gençler,
*Ürettiği para etmeyen ve topraklarını yabancı bankalara kaptıran çiftçim,
Say say bitmez işte bu vatandaşımın hali.
Evet gerçek budur. Maalesef gittikçe de peşinden koştukça da umut ışığı daha da uzağa kaçmaktadır.
Ya çözüm, çözüm ortada,
Gün geçtikçe uygulanan bu sinsi plana dur diyecek ve çözüm üretecek, Milliyetçiliği hayatın her alanında, uygulanabilir bir siyasal yönetim projesi olarak benimseyip uygulamaya koyacak yegane güç “MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİ”sidir.Ülkemizin geleceği için MHP si buluşma ve kucaklaşmanın tek adresidir..
http://luleburgaz-mhp-ilce-baskanligi.tr.gg/

10 Mayıs 2010 Pazartesi

YOLSUZLUKLA MÜCADELE VE ETKİN DENETİM

mhp lüleburgaz serhat iskender

YOLSUZLUKLA MÜCADELE MİLLİ SİYASET KONUMUZDUR: Devlet idaresini, milletimizin bir emaneti olarak gören Milliyetçi Hareket Partisi, yolsuzluklara, rüşfete, yağmacılığa ve kayırmacılığa meydan vermemeyi vazife olarak görmekte, toplum hayatını, demokratik rejimi ve ahlaki değerleri tahrip eden yolsuzluklarla mücadeleyi, milli siyaset anlayışının temel unsuru olarak kabul etmektedir.



TEMİZ SİYASET-TEMİZ YÖNETİM :Toplumsal barışı ve demokratik sistemin varlığını tehdit eden, devlet kurumlarına olan güveni sarsan ve toplumsal tahribata neden olan aklaki kirlilik ve yolsuzluklarla kararlı ve etkin mücadele suretiyle"TEMİZ SİYASET-TEMİZ YÖNETİM" in süratle tesisini gerekli görmekteyiz.
Türk siyasi ve bürokratik hayatına ilkeli, seviyeli ve temiz bie yönetim anlayışını yerleştirmeyi kendimize hedef edindik.

4 Mayıs 2010 Salı

MİLLİYETÇİLİK VE DEMOKRASİ

mhp lüleburgaz serhat iskender
DEMOKRASİ ANLAYIŞI :Hukukun üstünlüğünün, insan şeref ve haysiyetinin; fikir, teşebbüs, din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olarak demokrasiyi sadece bir siyasi rejim değil, aynı zamanda bir hayat tarzı olarak gören MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ, sosyal ve siyasi ilişkilerde, demokrasinin bütün kurum ve kuralları ile işletilmesinin gereğine inanmaktadır.
Anayasamızın mümkün olabildiğince geniş bir uzlaşma ile, genel sınırlama hükümlerinden daha çok, genel koruma hükümlerine yer veren ve özgürlüğü esas alan bir nitelikte olması gerekli görülmektedir.

serhat iskender

HÜR VE BAĞIMSIZ MEDYA :Basın, yayın ve diğer iletişim araçları üzerinde kısıtlama ve sansürün olmadığı, bununla birlikte mesleki denetim ve kamuoyu denetiminin sağlanarak basın ve yayın ahlakının gelişip kurumsallaştığı, sağlıklı işleyen hür ve bağımsız bir medya yapılanmasını demokrasinin teminatı olarak görmekteyiz..

30 Nisan 2010 Cuma

3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK BAYRAMI

serhat iskender lüleburgaz

3 MAYIS ;
Türk milliyetçileri, için çok büyük anlam ve önem taşıyan bir gündür.
Bütün dünyayı tehdit eden yayılmacı,işgalci anlayışa ,diğer yandan da milli şef rejiminin izlediği anti-demokratik politikalara yönelik idealist ve vatanperver 23 milliyetçi düşünür, akademisyen ve yazarların başlattığı kutsal gayeli bir hareketin, yeni bir hamle girişiminin ilk adımıdır.
3 mayıs ülkücü hareketin dönüm noktasıdır.
Büyük milletimizin ebediyete kadar yaşayacağına inanan Türk milliyetçilerinin bayraklaşan hareketi, yeniden doğuşudur.
Ülkemizin bu gün içinde bulunduğu şartlarda, ne yazıktır ki 3 mayıs 1944 yılında bir avuç kahramanın mücadelesini, haklılıklarını göstermekte ve bir kez daha bütün hücrelerimizde hissetmemize neden olmaktadır.
Bir yandan küresel yayılmacılara boyun eğen iktidar, diğer yandan da ülkemiz ve vatandaşlarımız için kurulan etnik tuzakları adeta besleyen yaklaşımlara, yine Türk milliyetçilerini engel görmektedirler.
Bu anlayış sahipleri, anayasal sistemi ve demokrasiyi ve cumhuriyeti bütün kurum ve kuruluşlarıyla baskı altına alıp tehdit etmek cüretini gösterme eğilimine girmişlerdir.
Siyasi iktidar, Türk milletinin değerleri üzerinden çatışmalara, kamplaşmalara kapı aralayarak, yönetemeyen siyaset anlayışlarını kamufle etmek gibi bir yanlış ve tehlikeli yaklaşımı benimsemiş bulunmaktadır.
Bilinmelidir ki;
Türk milliyetçileri; milli ve akıllı siyaset anlayışın sahipleri olarak, şimdi yine milletimizin geleceğine ve demokrasiye ve cumhuriyete yönelik her türlü saldırı ve tavrın karşısındadır. Türk milletinin birliğinin, dirliğinin ve bölünmez bütünlüğünün savunucusudur.
Bu günün milliyetçi Türkiye’si bu şuur ve azimle Milliyetçi Hareket Partisinin tek başına iktidarıyla kurulacaktır.Başbuğumuz Alpaslan Türkeş, Hüseyin Nihal Atsız, Necdet Sancar Zeki Velidi Togan, Hasan Ferit Cansever, İsmet Tümtürk, Hikmet Tanyu, Fethi Tevetoğlu, Mustafa Hakkı Akanseller mekanınız cennet olsun.1944 ten bu yana Milliyetçiler hızla çoğalmış, büyümüştür. Yurdumuzun dört bir yanında vatandaşımızın hizmetindedir. Her birini
3 mayıs Türk milliyetçilerinin bayraklaşan hareketinde rahmetle anıyorum.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE....

28 Nisan 2010 Çarşamba

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ İKTİDARINDA ( İKİ )

serhat iskender mhp lüleburgaz
* Tarımda kendi kendine yetebilen hale gelmek, ileri teknolojiyi kullanan bir üretim yapısına geçmek, çiftçimizin gelir ve refah düzeyini arttırmak,
* Küçük sanayici ve esnafı destekleyerek yatırım, üretim ve istihdamı artırmak,
* Bölgeler arası gelişmişlik farklarını en aza indirmek,
* Bilim ve teknolojide çağı yakalamış kudretli, itibarlı ve önder bir toplum oluşturmak,
* Sosyal koruma proğramları geliştirerek yardıma muhtaç, yoksul ve kimsesiz vatandaşları aç ve açıkta bırakmamak,
* Adil bir gelir dağılımı sağlamak,
* Çalışanların çalışma şartlarını iyileştirmek ve adil bir ücret sistemine kavuşturmak,
* Bütün vatandaşlarının temel eğitim, sağlık ve sosyal güvencesini devlet eliyle sağlamak,
* İstihdam edilebilirliği yüksek, eğitimli,sağlıklı, vasıflı, yüksek ahlak ve seciye sahibi, Türk kültür ve değerlerini özümsemiş, evrensel düzeyde iddia sahibi bir gençlik yetiştirmek,
* Bilinçsiz ve kontrolsüz göç olgusunu durduacak, yerinde yaşamı teşfik edecek projeler geliştirmek,
* Her türlü terör ve anarşiye son vermek suretiyle huzur ve güven ortamını tesis etmek,
* Çevre şartlarını sürekli iyileştirerek yaşanabilir hale getirmek,
* Türkiye'nin jeostratejik konumunu dikkate alan, gelişmeleri ve sorunları gerçekçi, karşılıklı menfaate dayanan milli bir strateji çerçevesinde değerlendiren, Türkiye merkezli ve çok yönlü bir dış politika yürütmek,
* Türkiye'yi bölgesel ve küresel bir güç haline getirmek,
TÜRK MİLLETİNE HİZMET YOLUNDA TEMEL HEDEFLERİMİZİ OLUŞTURMAKTADIR...

27 Nisan 2010 Salı

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİNİN İKTİDARINDA (BİR)

serhat iskender mhp lüleburgaz


* Hukukun üstünlüğünü ve adaleti her alanda hakim kılmak,
* Demokratik standartları yükseltmek,
* Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak,
* Türkiye Cumhuriyeti devletinin; ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü korumak, üniter milli devleti ilelebet baki kılmak,
* Her alanda toplumsal uzlaşmayı sağlayarak, toplumsal dayanışmayı güçlendirmek ve kardeşliği pekiştirmek,
* Temel insan hak ve hürriyetlerini teminat altına almak,
* Güçlünün değil haklının yanında olan adil bir sistem oluşturmak,
* Milletin değerlerini temsil eden, milletin hizmetinde, güçlü, adil, müşfik ve insani bir devlet anlayışını hakim kılmak,
* Adaletli, ilkeli, dürüst, açıklığa dayalı bir yönetim anlayışı benimsemek ve bu anlayışa uygun kurum ve kuralları oluşturmak,
* Devlet tarafından sunulan hizmetlerin her vatandaş tarafından erişilebilirliğini ve çağdaş standartlarda olmasını temin etmek,
* Seviyeli, ilkeli, dürüst, ahlaki siyaset anlayışını hakim kılmak,
* Ahlaki kirlilik ve yolsuzluklarla kararlı ve etkin mücadele suretiyle temiz siyaset, temiz yönetimi tesis etmek,
* Teknolojik gelişmeyi, verimliliği, istikrarlı büyümeyi ve istihdam sağlamayı esas alan güçlü bie "ÜRETİM EKONOMİSİ" oluşturmak,
* Özel sektörün dinamizmini ve teşebbüs gücünü desteklemek,
* Ekonomik ve sosyal politikaları dar ve sabit gelirlileri gözetecek şekilde ahenk içinde uygulamak,
* Kazancın vergilendirilmesi ile üretimin devamının sağlanması dengesini gözetmek,