
YAPIMCI : Made in USA
YÖNETMEN : Reccep Bey
EKİP : Vekiller,13 kötü adam, Katil Apo, Yardakçılar
ELEŞTİRMENLER : Ülke Sevdalıları
Bir film yönetmeni düşünün. Senaryoyu hazırlayan ekiple beraber. Bu yönetmen “en iyi filmi ben çekerim” diye kollarını sıvıyor, yapımcıdan paraları alıyor. Gel gör ki, yapımcıya söz verdiği hiçbir sahneyi çekemiyor. Bunun üzerine settekilerle kavgaya başlıyor, senaryoyu beğenmiyor. Sette çay taşıyan çocukları bile azarlıyor. Senaryoyu hazırlayan ekibin başında kendisinin bulunduğunu ve settekilerden de kendisinin sorumlu olduğunu unutuyor!
Burnundan kıl aldırmayan bu yönetmen, çektiği sahneleri beğenmiyor ama beğenmediğini yapımcıya söylemiyor. Eleştirmenlerin tepkilerini de “Bizi çekemiyorlar” diye geçiştirmeye çalışıyor ve eleştirmenlere veryansın ediyor, göz yaşlarını da senaryoya katıyor, ülke sevdalılarını mektuplar okuyarak senaryonun içine çekmeye çalıştıkça batıyor.
Velhasıl İşler bir türlü yolunda gitmiyor. Filmin sonu 12 Eylül referandumu yaklaştıkça yapımcıdan paparayı yiyeceği korkusuyla iyice zıvanadan çıkıyor ve panikliyor. Buna rağmen filmin en berbat sahnelerini bile “Biz efekt yaptık” diye güzel gösterip, seyircinin gözlerini de boyamayı bu arada unutmuyor.
Ülkeyi 36 parçaya bölmeyi, etnik parçalanmayı hedefleyen bu film berbat mı berbat…Bir vekilin yapımcıya alın tepe tepe kullanın diye verdiği raporda da zaten her şey ortada. Buna rağmen yönetmen, yapımcıdan yeni bir film için para ve zaman istiyor…
Bu yönetmen size birilerini hatırlatıyor mu?
Hatırlatmıyorsa…
Bir Başbakan düşünün… “Benim ülkemde özgürlük yok, sizin ülkeniz çok özgür” diyerek kızını Amerika’da okutuyor…
Madem senin Başbakan olduğun ülkede özgürlükler yeterli değil, Anayasa’yı bile değiştirecek bir çoğunluğa sahip olduğun hâlde niçin o özgürlükleri sekiz yıllık iktidarında getirmiyorsun?
“Param yetmiyor, geçinemiyorum” diyor ve Başbakanlık yaparken bile ticaretle uğraşıyor. Ticarette de çok iyi paralar kazanmasına ve en zengin Başbakan unvanını almasına rağmen çocuklarını Amerika’da bursla okutuyor…
iktidar şak şakçılarına size de birkaç sözüm var…
Sizin kızlarınız üniversitenin kapısına bile yaklaştırılmazken Başbakanın kızlarının Amerika’da okuması sizi rahatsız etmiyorsa,
Halk her gün daha çok fakirleşirken, kepenkler bir bir kapanırken birilerinin kısa yoldan köşeyi dönmesi sizi rahatsız etmiyorsa…
Her gün şehit cenazeleri kaldırılırken, terörist başına özgürlük istenebiliyorsa, yapılacak olan referandumda aralara serpiştirilen maddelerle, ülkenin ayrıştırılması, yasama ve yürütmeyi ele geçiren iktidarın, yargıyı da ele geçirip habur hakimleriyle paçayı kurtarmayı amaçlıyorsa, devletin valilerinin iktidar yalakası gibi çalışması sizi ayağa kaldırmıyorsa…
AB’nin dayatmasıyla halkın geleceğini ipotek altına alan yasalar bir bir Meclis’ten geçerken, halkın yararına hiçbir yasa çıkmadığı hâlde hala bunların peşinde kemik yalamaya devam ediyorsan,
Dayatmaya dönüştürülmüş, kurumları çatıştırılmış, kesimleri kutuplaştırılmış, şaibeliliğin düzene dönüştürülmüş, ayrımcılığın ve ayrılıkçılığın, , iftira ve karalama kampanyasının, bölünmenin ve parçalanmanın; bin yıllık kardeşliğe hazırlanmış tuzakların, önü alınamayan ihanet ve terörün, millet kavramına karşı ihanetin ve Türkiyelilik gibi devşirme fikirlerin, küresel güçlerin ve işbirlikçilerin, Habur rezaletinin, bölünmüş Türkiye projesinin, millete reva görülen işsizliğin ve aşsızlığın, hırsızlığın ve yolsuzluğun, amaca ulaşmak için her yol mübahtır arsızlığının, iktidarın istediği siyasi kirliliğin ve siyasi iffetsizliğin sürdürüldüğü yaklasık sekiz yıllık akp iktidarı, toplum mutabakatı özelliği taşımayan bu referandum taslağının dikte edilmesi seni rahatsız etmiyorsa,
Başbakan ve Meclis Başkanı’nın üstü kapalı konuşmaları ve “Bir gün gelecek…” sözleri sizi rahatlatıyorsa…
Sizlere söyleyecek başka sözüm yok…
İktidarı alkışlamaya devam edin… Hatta daha çok alkışlayın!..Referandumda da evet ! verin..!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder