
Sevecen, uysal, dost, öfkeli, sahtekar, riyakar, menfaatperest, iki yüzlü, doğru sözlü, yiğit, ödlek, hain, kahraman... Ve hayatımızdaki yekûnu o kadar azdır kı, özü ile sözü birbirine denk düşenlerin. Taşırız yıllar yılı sırtımızda ‘düzelecekleri, doğruyu görecekleri’ umuduyla. ‘Bizden’ deriz. Benimseriz. Aklımızın ucundan bile geçmez sırtımızdan harçerleyecekleri... Üstümüze kabus yürürken, sırtlarını dönüp, sırra kadem basacakları. Hoş, bir yola çıkmışsanız; çok da umursamazsınız döneklikleri ihanetleri. Bilirsiniz ki, ‘kutlu yollar yufka yüreklilerle aşılmaz...’ Dönersiniz içinize...Bakarsınız işinize…
Kanatır yüreğinizi, kutsal bildiğiniz ne varsa hepsini haraç mezat pazara sürenlerin gayretkeş çabaları. Bir kabus içinde olduğunuzu telkin ederek direnirsiniz. Yıkılmamak için, sabaha doğru kayan gecenin bir ucundan yıldızları gözlersiniz. Bir yiğide yakışır bu gözyaşları... Ve kim uydurmuşsa o masalı bilirim artık yalandır: Erkekler ağlar... Ama şerefsizler neyler onu bilemem... Onların tepkisi nedir kutsallarına el uzatılınca! Gözleri yaşarır mı, kalplerini hüzün sarar mı, bir başlarına dünyaya karşı nefs-i müdafa zorunda kaldıkları olur mu?. İnsanlar sağa sola koştururken kaçının aklından ‘vatan’ mefhumu geçer, diye merak ederdim
Her şeyleri programlanan, sevgileri bile ölçülü hale getirilen, inançları belli oranlarda şırınga edilen, umutları dirhem dirhem dağıtılan bu insanlara bakınca her şeyin paraya, tene ve bencilliğe tahvil edildiği, bütün ölçünün bedensel hazlara indirgendiği bir dünya.! Pop star olmak için geceden kuyruğa giren on binlerce genci olan bir Anavatan’da Herkes topu birbirine atıp duruyor. Tek ölçü var. Nasıl bakarsak bakalım, MHP sini hemen hemen her dönemde hançerleyenler, Önce Ülkem, sonra Milletim diyememiş kendi menfaatlarını ön planda tutanlar olmuştur. Bunu hemen her dönem bir şekilde yaşadı bu kutlu dava. Ne hazindir ki, en son bizlerde yaşadık. Her dönemde ayrı bir hokkabaz musallat etmiş olmalılar ki, artık millet her şeyden elini eteğini çekmeyi yeğlemiş. Bıkmış ‘maymuna bak’ oyunundan. Ve gelinen noktada düşünenler varsa da susuyor... Yani hangi yanlış, mendebur adamın ekmeğine yağ sürerim endişesiyle köşesine çekilmiş...
“Kıbrıs gidiyor...” diyorsun, “Zemin hazırlayanların bir bildiği vardır” diye cevaplıyor... “Kerkük, Musul, Erbil...” diyecek oluyorsun, yutkunuyor... “Avrupa Birliği, küreselleşme, kültürel yok oluş...” Daha lafını tamamlamadan, “Bunları programların hayatlarına bak, çocuklarını okuttukları okullara, danışmanlık yaptıkları holdinglere bir göz at...” diye kestirip atıyor, haklı olarak.. Ve o anda artık ;
Kalemin, kağıdın hükmünü yitirdiği anlardır... Gözlerinize bir bulut çöker, yüreğinizde yakıcı bir sitem, boğazınıza hüzün düğümleniverir. İnsan, ömrünün çok az anında ki, içinde insanlıktan eser kalmışsa “Bu da mı olacaktı” der kendine. Sessizliğin içinde soylu bir öfke dizginlenmiştir. İki çiğ damlası gibi, iki gözyaşı damlası özetler kazanç ya da kaybınız. Kan tükürüp kızılcık şerbeti içtim demeye eş değerdir bu gözyaşları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder