30 Temmuz 2010 Cuma

ANALARINI ALIP GİTTİKLERİ ZAMAN

Bütün tahrikler, karalamalar, iftiralar bu son kalenin muhafızları olan Türk Milliyetçilerini yıldırmak, sindirmek ve korkutmak içindir. Niyetleri, ağızlarından salyalar akıtan azgın it sürüsü gibi, aziz vatanımızı parçalamak, Türk’ü öz yurdunda garip, öz vatanında parya yapmaktır…
Güzel ülkemizin birçok yöresinde “başkaldırı provaları” başladı; güvenlik güçlerine karşı gelmeler alışkanlığa dönüştü... Hükümet, belki AB programı aksamasın diye, belki de bildiğimiz, bilmediğimiz başka başka nedenlerle suskun kalmakta; elini masaya vurması beklenen İçişleri Bakanlığı, ülkemizi bölmeye çalışanların elindeki hainin posterlerini, paçavralarını,gösterilerini,ülkemizi karışıklığa,kaosa sürüklemek için kullandıkları kışkırtıcı sözleri belkide tv’den izlemekle yetinmektedir... Polis, hükümetle ters düşmemek, meslekten atılmamak ya da sürgüne gönderilmemek, soruşturmaya uğramamak adına yumuşak davranmakta olduğunu da yine televizyonlardan defaeten gördük. Bu nedenle de, son günlerdeki terörist saldırılarında, yaralanan, ölen güvenlik güçlerimizin sayısı, yaralanan, ölen militan sayısını geçmektedir... Demokles’in kılıcı teröristin üzerinde sallanacağına, güvenlik güçlerimizin üzerinde sallanmaktadır... Giderek küçülen dünyada bunları herkes izliyor... Batının “Bravo! Türkler uygarlaşıyor” diye düşünenleri acı gerçeklere davet ediyoruz.Batı sadece:İktidara çıkarttığımız yasalarla güvenlik güçlerinin elini, kolunu iyiden iyiye bağladık.Bundan sonra işimiz daha kolay! olacak diye düşünür..
Yasal siyasî parti maskesi altındaki oluşumların yöneticileri de içinde olmak üzere, tv’lerde “naklen yayın” yapan devlet düşmanları giderek çoğalmakta ve bu hainler televizyonlara çıkıp konuşmayı çok sevdikleri gibi, ulu orta ahkam da kesmektedirler
Adamlar Türkçe bilmiyor ama, “Demokratik açılım / insan hakları” diye diye, “halklar...” gibi dilbilgisi kurallarını altüst ede ede, belli yerlere mesaj göndermeyi de iyi beceriyorlar. “Halk” sözcüğü, “Bir ülkede yaşayan ve o ülkenin vatandaşı olan insan topluluğu” demektir; dolayısıyla çoğulluğu kendi içinde barındırır. “Halklar” diye bir sözcük yoktur!
Demokrasi ve insan hakları gibi kavramlar, bir süreden beri teröristin, vatan hainlerinin ve Türkiye’yi pazarlama yükümlülüğü'nü üstlenenlerin, Türk milliyetçileri üzerinde baskı aracı olarak kullanmaya başlamıştır. Özellikle son yıllarda ülkesini sevmek ve elden gitmemesi için düşünce üretmek, belli birilerince tutucu'luk, statükocu'luk, faşist'lik karalamalarıyla,eli muştalı katiller sözleriyle ödüllendirilmiştir...Ve siz kendini bilmez hesapta ülkücü müsvedteleri, sana yapıştırılan bu yaftaları yalayıp yutarak referandum sürecinde de bunların ağzıyla konuşuyor ve yanında yer alıyorsun.
Arzuladığı emellere ulaşmak uğruna İki kardeş toplumu birbirine düşürmek için poposunu yırtanlarla berabersin. Demokratik ve Milli Devlet İlkelerini Büyük Ortadoğu Projesi ekseninde değiştirip dönüştürmek sevdasında olanların değirmenine su taşıyorsun...
Bütün tahrikler, karalamalar, iftiralar bu son kalenin muhafızları olan Türk Milliyetçilerini yıldırmak, sindirmek ve korkutmak içindir. Niyetleri, ağızlarından salyalar akıtan azgın it sürüsü gibi, aziz vatanımızı parçalamak, Türk’ü “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” yapmaktır…Varın bundan sonrasını siz düşünün...
Adamın biri’ne önerimiz, İmralı Palas’taki “konfor”unun değerini iyi bilsin; kaşınmasın; 40 bin insanımızın hesabı “light” tarifeden soruldu diye rahatlık batmasın!. Birileri “Analarını alıp gittikleri zaman!” bütün bunların hesabı sorulur.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

MADE İN USA

Dayatmaya dönüştürülmüş, kurumları çatıştırılmış, kesimleri kutuplaştırılmış, şaibeliliğin düzene dönüştürülmüş, ayrımcılığın ve ayrılıkçılığın, , iftira ve karalama kampanyasının, bölünmenin ve parçalanmanın; bin yıllık kardeşliğe hazırlanmış tuzakların, önü alınamayan ihanet ve terörün, millet kavramına karşı ihanetin ve Türkiyelilik gibi devşirme fikirlerin, küresel güçlerin ve işbirlikçilerin, Habur rezaletinin, bölünmüş Türkiye projesinin, millete reva görülen işsizliğin ve aşsızlığın, hırsızlığın ve yolsuzluğun, amaca ulaşmak için her yol mübahtır arsızlığının, iktidarın istediği siyasi kirliliğin ve siyasi iffetsizliğin sürdürüldüğü yaklasık sekiz yıllık akp iktidarı, toplum mutabakatı özelliği taşımayan bu referandum taslağının dikte edilmesi  seni rahatsız etmiyorsa,
YAPIMCI : Made in USA
YÖNETMEN : Reccep Bey
EKİP : Vekiller,13 kötü adam, Katil Apo, Yardakçılar
ELEŞTİRMENLER : Ülke Sevdalıları

Bir film yönetmeni düşünün. Senaryoyu hazırlayan ekiple beraber. Bu yönetmen “en iyi filmi ben çekerim” diye kollarını sıvıyor, yapımcıdan paraları alıyor. Gel gör ki, yapımcıya söz verdiği hiçbir sahneyi çekemiyor. Bunun üzerine settekilerle kavgaya başlıyor, senaryoyu beğenmiyor. Sette çay taşıyan çocukları bile azarlıyor. Senaryoyu hazırlayan ekibin başında kendisinin bulunduğunu ve settekilerden de kendisinin sorumlu olduğunu unutuyor!
Burnundan kıl aldırmayan bu yönetmen, çektiği sahneleri beğenmiyor ama beğenmediğini yapımcıya söylemiyor. Eleştirmenlerin tepkilerini de “Bizi çekemiyorlar” diye geçiştirmeye çalışıyor ve eleştirmenlere veryansın ediyor, göz yaşlarını da senaryoya katıyor, ülke sevdalılarını mektuplar okuyarak senaryonun içine çekmeye çalıştıkça batıyor.
Velhasıl İşler bir türlü yolunda gitmiyor. Filmin sonu 12 Eylül referandumu yaklaştıkça yapımcıdan paparayı yiyeceği korkusuyla iyice zıvanadan çıkıyor ve panikliyor. Buna rağmen filmin en berbat sahnelerini bile “Biz efekt yaptık” diye güzel gösterip, seyircinin gözlerini de boyamayı bu arada unutmuyor.
Ülkeyi 36 parçaya bölmeyi, etnik parçalanmayı hedefleyen bu film berbat mı berbat…Bir vekilin yapımcıya alın tepe tepe kullanın diye verdiği raporda da zaten her şey ortada. Buna rağmen yönetmen, yapımcıdan yeni bir film için para ve zaman istiyor…
Bu yönetmen size birilerini hatırlatıyor mu?
Hatırlatmıyorsa…

Bir Başbakan düşünün… “Benim ülkemde özgürlük yok, sizin ülkeniz çok özgür” diyerek kızını Amerika’da okutuyor…
Madem senin Başbakan olduğun ülkede özgürlükler yeterli değil, Anayasa’yı bile değiştirecek bir çoğunluğa sahip olduğun hâlde niçin o özgürlükleri sekiz yıllık iktidarında getirmiyorsun?
“Param yetmiyor, geçinemiyorum” diyor ve Başbakanlık yaparken bile ticaretle uğraşıyor. Ticarette de çok iyi paralar kazanmasına ve en zengin Başbakan unvanını almasına rağmen çocuklarını Amerika’da bursla okutuyor…

iktidar şak şakçılarına size de birkaç sözüm var…
Sizin kızlarınız üniversitenin kapısına bile yaklaştırılmazken Başbakanın kızlarının Amerika’da okuması sizi rahatsız etmiyorsa,
Halk her gün daha çok fakirleşirken, kepenkler bir bir kapanırken birilerinin kısa yoldan köşeyi dönmesi sizi rahatsız etmiyorsa…
Her gün şehit cenazeleri kaldırılırken, terörist başına özgürlük istenebiliyorsa, yapılacak olan referandumda aralara serpiştirilen maddelerle, ülkenin ayrıştırılması, yasama ve yürütmeyi ele geçiren iktidarın, yargıyı da ele geçirip habur hakimleriyle paçayı kurtarmayı amaçlıyorsa, devletin valilerinin iktidar yalakası gibi çalışması sizi ayağa kaldırmıyorsa…
AB’nin dayatmasıyla halkın geleceğini ipotek altına alan yasalar bir bir Meclis’ten geçerken, halkın yararına hiçbir yasa çıkmadığı hâlde hala bunların peşinde kemik yalamaya devam ediyorsan,
Dayatmaya dönüştürülmüş, kurumları çatıştırılmış, kesimleri kutuplaştırılmış, şaibeliliğin düzene dönüştürülmüş, ayrımcılığın ve ayrılıkçılığın, , iftira ve karalama kampanyasının, bölünmenin ve parçalanmanın; bin yıllık kardeşliğe hazırlanmış tuzakların, önü alınamayan ihanet ve terörün, millet kavramına karşı ihanetin ve Türkiyelilik gibi devşirme fikirlerin, küresel güçlerin ve işbirlikçilerin, Habur rezaletinin, bölünmüş Türkiye projesinin, millete reva görülen işsizliğin ve aşsızlığın, hırsızlığın ve yolsuzluğun, amaca ulaşmak için her yol mübahtır arsızlığının, iktidarın istediği siyasi kirliliğin ve siyasi iffetsizliğin sürdürüldüğü yaklasık sekiz yıllık akp iktidarı, toplum mutabakatı özelliği taşımayan bu referandum taslağının dikte edilmesi seni rahatsız etmiyorsa,
Başbakan ve Meclis Başkanı’nın üstü kapalı konuşmaları ve “Bir gün gelecek…” sözleri sizi rahatlatıyorsa…
Sizlere söyleyecek başka sözüm yok…
İktidarı alkışlamaya devam edin… Hatta daha çok alkışlayın!..Referandumda da evet ! verin..!

24 Temmuz 2010 Cumartesi

İŞSİZ ADAMDAN İŞADAMINA KADAR HERKES BORÇ ALTINDADIR

Bugüne değin hükümet darbesi deyince akla askerlerin yaptığı darbeler gelirdi. Şimdi yapılan ise hükümetin darbesidir, bir nevi hükümet terörüdür, sivil darbedir, sindirme, göz dağı, baskıdır, “sen yaparsan ben de yaparım” mantığıyla gitmedir, hesaplaşmadır, intikam almadır. Ancak bu tür davranışlarda bulunmak, kişileri de, kurumları da, ülkeyi de olumlu bir noktaya götürmez.
Milletin gündemi karnını doyurmak ve ayakta kalabilmek iken, iktidar ise her gün yeni bir atraksiyonla milletin sıkıntılarını gizlemek gibi bir tavrın içerisindedir, ekran başında ağlayıp, sızlanma, masumların üzerinden menfaat sağlama, görevi başındakilerin tutuklanmaları, satılık devlet görevlileri vasıtasıyla partilerin astığı afişleri indirmek ve hatta milliyetçilerle polisimizi karşı karşıya getirme çabaları gibi suni gündemler peşinde koşmaktadır.Farkına varmadığı veya varmak istemediği durumlarla vatandaşımız karşı karşıyadır.” İşsiz adamdan İşadamına kadar herkes borç altındadır.
Yükseklerde yer tutup, yandaşlarına göre kanun çıkaran, kayıran, Türk’ün temel değerlerinle oynayan, ülkesini kamplara bölmek arzusuyla yanıp tutuşan, vatandaşımın halinden ne anlar. Vatandaşın durumunu ne kadar kavrayabilir ki ? Kimin umurunda vatandaşımın hali….
Evine bir parça ekmek götürmek için, çoluk çocuğunun isteklerini yerine getirmek için verilen mücadele,
*Biriken elektrik, su, doğalgaz faturaları,
*Modern kalpazanların şemsiye karşılığı hediye ettiği kredi kartlarının yıktığı yuvalar,
*İş bulmak için çırpınanlar, iş başvurusu için gerekli evrakların temini için para bulamayıp sonucunda da umudunu yitirenler,
*Kirasını ödeyemeyerek ev sahipleriyle mahkemelik olanlar,
*Yavrusunun isteklerini türlü bahanelerle erteleyen babalar,
*Üniversite harcını ödeyemediğinden eğitim hayatı biten gencecik umutlarımız, geleceğimiz gençlerimiz,
*Boyalı ve satılmış medyanın lükse özendiren proğramlarıyla, körpecik bedenlerin zehirlenmesi,
*Ne iş olsa yaparım diyerek düzenbazların elinde sermaye olanlar,
*İhtiyaç sahiplerine hastaneler de ücretsiz bakılacak denirken acillerde, hastanelerde rehin kalanlar, ilaç parası bulamayanlar,
*Bir iş umuduyla yola çıkıp akşam bitmiş ve umutları tükenmiş halde eve dönenler,
*Ülkenin her yerinde yüzlerce kiralık daireler, dükkanlar,
*Büyük yabancı sermayeye peşkeş çekilmiş küçük esnaflar, mahalle bakkallarım,
*İşsizliğin tavan yaptığı ülkemin sokaklarında aylak aylak gezen gençler,
*Ürettiği para etmeyen ve topraklarını yabancı bankalara kaptıran çiftçim,
*İstenilen kanunsuzluğu yapmadığı için aba altından sopa gösterilen memurum,
*35 000 Haneli Lüleburgaz’da 23 000 hanesinin icralarda uğraştığı kimin umurunda.

Say say bitmez . İşte bu vatandaşımın hali…
Evet gerçek budur. Maalesef gittikçe de, peşinden koştukça da umut ışığı daha da uzağa kaçmaktadır.
Ya çözüm, çözüm ortada…
Referandum oylamasında vatandaşımız sandığa giderek gün geçtikçe uygulanan bu sinsi plana dur diyecek ve çözüm üretecektir. Milliyetçiliği hayatın her alanında uygulanabilir bir siyasal yönetim projesi olarak benimseyen ve uygulamaya koyan yegane güç “MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ” dir. Vatanımızın geleceği için MHP sinin, buluşma ve kucaklaşmanın tek adresi olduğunu gör. İktidara, bohçasını eline vererek gönder ve İktidara koşan MHP sinde, ülkemizin geleceğinde yerini al...

18 Temmuz 2010 Pazar

ÜLKÜ DEVLERİ

Bu coğrafya tarihte Türk'tü, halde Türk'tür ve ebediyen Türk kalacaktır
Cebren ve hile ile yasama ve yürütmeyi ele geçiren ve yargıyı da referandumla ele geçirip, aziz vatanımızın bütün kalelerinin zapt edilmeye, Cumhuriyet’imizin tüm kazanımlarının yok edilmeye çalışıldığı, iktidara sahip olanların gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içerisinde bulunduğu ve vatana ihanetin her türlüsünün meşru sayıldığı şu günlerde, İktidar ağzından Türk Milliyetçilerine yapılan saldırılar bizleri hiç mi hiç şaşırtmamalıdır.
Türk’üm demenin suç sayıldığı, azınlık ırkçılarının devlete ve millete meydan okuyarak açıkça bölücülük yaptığı şu dönemde, Hangi televizyonu açsanız onlar karşımıza çıkıyorlar. Belki 30 belki de 40 kişiler. Onlar liberal görünümlü küresel hegemonya aydınları, dış güçlerin uşakları… İçinde yaşadıkları toplumla paylaştıkları bir şey yok. Bu topraklar için ızdırapları da yok. Buna rağmen bu ülkeyi ilgilendiren her türlü meselede en fazla onlar konuşuyorlar, en fazla onlar saldırıyorlar. Dünde birilerinin dizleri dibine çöküyorlardı, bu günde..
Türk Milliyetçilerine saldırılmalarının elbette ki sebepleri vardır.
Saldırıyorlar çünkü ;
Bizler, Türk Milliyetçileri küfrün, ihanetin bütün oyunlarını bozmaktayız.
Çünkü milliyetçilik emperyalizme teslim olmamış son kaledir. İktidar mensupları ve yandaşları tarafından yapılan bütün tahrikler, karalamalar, iftiralar bu son kalenin muhafızlarını yıldırmak, sindirmek ve korkutmak içindir. Niyetleri, ağızlarından salyalar akıtan azgın it sürüsü gibi, aziz vatanımızı parçalamak, Türk’ü “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” yapmaktır…

Gayeleri Türk ve İslam dünyasının yegâne ümit kaynağı olan ve asırlardan beri süren Haçlı taarruzuna karşı bütün gücüyle karşı koyan Türk milletini bu coğrafyadan silmektir. Ve bu yüzden Türk Milliyetçilerinin üzerine saldırarak, milliyetçileri barbar, cahil, kan dökücü, bölücü gibi göstererek direncimizi kırmak istemektedirler. Tarihin hiçbir devrinde Türk Milliyetçiliğinin ve milliyetçilerin üzerine bu kadar saldırıldığı görülmemiştir. Onlar çok iyi biliyorlar ki, Türk milliyetçilerini sindirmeden, yok etmeden Türkiye’yi yok etmek asla mümkün değildir. Bu yüzden Türk milliyetçileri olarak bizler sürekli uyanık olmalı ve her zamankinden daha fazla çalışarak aziz vatanımızın bekasını, başkalarının vicdanına emanet edilmesine göz yummamalıyız. Açıkça söylemek gerekirse, Türk milliyetçiliği davasının mensupları olarak bizlerin her ne olursa olsun yılmaya, yıkılmaya, küsmeye, yorulmaya hakkımız yoktur. Hatta ve hatta bu zor dönemde ölmeye bile (?) hakkımız yoktur! Unutmayalım ki bizler bir Ülkü dev’iyiz ve yükümüz ağırdır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” vecizesinin manasını, Türk’üm demekten utanan, korkan zavallıları gördüğümüz şu günlerde daha iyi kavramamız lazım.
Her türlü bölücülüğe ve azınlık ırkçılığına alkış tutup, müsamaha gösterenler kafalarına şunu iyice sokmalıdırlar ki, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün dediği gibi: “Bu coğrafya tarihte Türk'tü, halde Türk'tür ve ebediyen Türk kalacaktır.” Mücadelemiz son nefer, son nefes ve son damla kana kadar sürecektir! Bu böyle biline!
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE…

17 Temmuz 2010 Cumartesi

SEÇİM ANIM

Bu hâkimler veremez, hükmünü bu celsenin <br />Ey Türk Milleti hazır ol, hüküm sırası senin!<br />

İl Genel Meclisi adayı arkadaşlarımla beraber köy gezilerimiz sırasında bizzat içinde olduğum, başımdan geçen bir olayı tüm çıplaklığıyla gözler önüne sericem. Konuşmalar bitmiş çay, kahve faslı başlamıştı.O esnada yan masaya kulak misafiri oldum.

Orta yaşta tanıdığım bir arkadaşımla, konuşmalarından ve aradaki samimiyetlerinden çok yakın bir akrabası olduğunu daha sonra anladığım yaşlı amcayla muhabbetlerine girdim,
*Amca şimdi sen AKP’ye mi vereceksin oyunu? Dedim,
*Evet” dedi,
*Neden vereceksin onlara oyunu?
*Hiç olmazsa bunlar Müslüman?
*Nasıl yani, bunlar Müslüman mı amca,
*Evet
*Peki ya biz ve diğerleri gavur mu sence?
*Şeeeyyyy...
Hadi söylediğin gibi olsun, tamam bunlar Müslüman. Fazla zorlamadan amcaya basitçe Belediye başkanlığı yaptığı için belli bir oranda maaş alan birinin milyar dolarları olmasına, oğlunun milyon dolarlık gemi almasına, yedi yıllık iktidarlarında Dünyanın en zengin Başbakanı olmasına ne diyeceksin? Bu paralar nereden? Kaynağı, membağı nedir dediğimde;
Zafer kazanmış komutan edasıyla amcanın verdiği cevapta,
*Şimdiye kadar hep diğerleri yedi biraz da bunlar yesin! Evlat…
*Anlamadım, bunlar yerse mubah, ötekiler yerse günah mı? Hırsızlığın, yolsuzluğun, uğursuzluğun sizdeni, bizdeni olur mu dediğimde de
*Ikına sıkıla olmaz daa…
*Evet olmaz. Sen böyle dersen, tüyü bitmemiş yetimin hakkı ne olacak? Devletin malı deniz, yemeyen keriz olmaz mı? Dedim. Amcanın savaşı bırakmaya da hiç mi hiç niyeti yoktu.
* Evet haklısın ammma hiç değilse bunların alnı secdeye gidiyor! Dedi.
*Amcacım, sen mahalle veya köy camiine imam mı seçiyorsun yoksa devletin, milletin malını yemeyecek siyasetçiler mi? Dinimiz işi ehline teslim ediniz diye buyurmuyor mu?
*Doğru haklısın, evet öyle diyor deyince bende tamam dedim artık tam sıkıştırma zamanı ,
*Peki Irak’ın kuzeyinde 3 milyona yakın Türkmen yaşamaktadır. Burada bulunan Talabani ve Barzani her gün bunlara kan kusturmakta, kimi zaman yerlerinden-yurtlarından etmek için ellerinden geleni yapmaktalar. Bu iki baldırı çıplak yıllarca kanımızı emen, komünist/bölücü terör örgütü PKK’ya yıllarca kol-kanat gerdiler ve hâlâ da germektedirler. Başta bunlar olmak üzere AB, ABD, Kıbrıslı Talat ve bazı sicili bozuklar AKP’nin tekrar başa gelmesini istiyor. Hatta PKK=DTP’nin güçsüz olduğu yerlerde AKP’ye oy verilmesi talimatını göndermiş, İktidara sahip olanların gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içerisinde bulunduğu ve vatana ihanetin her türlüsünün meşru sayıldığı şu günlerde AKP belediyelerinde yolsuzluk ve adam kayırmalar,çalışmayan ev hanımı Emine kanımın hastanelere ortaklıkları Vs.. say say bitmez amca … Şimdi, imanlı vatansever bir Türk evladı olarak sen de AKP’ye oy verirsen, onlarla aranda ne fark kalır, sende yetim hakkı yiyenlere ortak olmaz mısın?
Yanı başımız da yanan varil sobanın verdiği sıcaklıkla beraber amcacım!
*Şeyyy, beni biraz ter bastı!..
*Sobanın sıcaklığındandır amcacım, sobanın sıcaklığındandır dediğimde amca beyaz bayrağı çekmişti.
*Yok be yeğenim yok, benimki cehaletimdendir dedi..Fazla söze ne gerek.
Anlayana sivrisinek saz.Anlamayana davul zurna bile az.
ATATÜRK Diyor ki;
Milletler, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar milletin yaşamına, giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

ÜLKEN İÇİN...

Ne Mutlu Türk'üm Diyene
ATATÜRK'ÜN İZİNDE, LİDERİMİZ DEVLET BAHÇELİ'NİN EMRİNDE ...


AKP anayasasına hayır

İŞBİRLİKÇİLERE VE ANAYASASINA

Ülken için bir HAYIR yeter


ÜLKEN İÇİN BİR HAYIR YETER !

GENÇLİK !!!!!

Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk, O'nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz
Geleceğimizin teminatı gençliğimiz ;

Derin bir uyku içindesiniz. Rahatsınız huzurlusunuz, bu yaşamdan memnunsunuz! Olup bitenleri görememenin, uyandırılacağınızı düşünememenin keyfini sürüyorsunuz. Saadetinizin hep böyle devam etmesini, hiç uyandırılmamayı istiyorsunuz..
Ama maalesef bir gün gelecek, uyandırılacaksınız. Yazık ki o zaman, "Artık çok geç" olacak! Bir daha uyumak böyle dursun, yatak bile bulamayacaksınız...
Biliyorum: Düşünmeyi sevmiyorsunuz. Düşünürseniz rahatınızın kaçmasından korkuyorsunuz. Geleceğinizin temeline dinamit koymak istiyorlar, diyoruz, aldırmıyorsunuz. Sözümüze kulak verirseniz tedbir almak gerekeceğini anlıyor, zahmete girmek istemiyorsunuz.
Bir tek endişeniz var: Gününüzü gün etmek, dilediğiniz gibi yaşamak, çalışmadan hayatınızı idame ettirmek arzusundasınız.
Mücadeleden ürküyorsunuz. Öylesine ürküyorsunuz ki, sizin için yapılan mücadelelerle ilginiz olmadığını göstermek ihtiyacını duyuyorsunuz.
Memleketimizin yüzlerce sorunu var. Nizamımızı yıkmak isteyen yabancı kuvvetler olduğu gibi,yerli işbirlikçileri de sayılamayacak kadar çok. Diken üzerindeyiz. Fakat dikenli bir yolda ayağınızı yaralamadan yürümenin mümkün olmayacağını unutuyorsunuz. Tehlikeyi görünce, korkulu bir rüya görmüşçesine, sırtınızı dönüyor, yeni ve eskisinden daha derin bir uykuya dalıyorsunuz. Vatanımıza kastedenler, her geçen gün yatağımıza daha fazla yaklaşıyor, korunma imkânlarımızı gittikçe azaltıyorlar. Hiçbir feryat sizi uyandıramıyor, tehlikeyi anlamanızı temin edemiyor. Kurtulup ümitlerine veda etmeden uyanmanızı istiyoruz. İyi niyetimize akıl erdiremiyor, gayretlerimize yabancı kalıyorsunuz. Hatta biz olmasak daha rahat uyuyacağınızı sandığınız, bu yüzden bize düşman kesildiğiniz bile oluyor. Yine de başucunuzda davul çalmaktan vazgeçmeyeceğiz.

Bazıları;
Günübirlik çıkarların peşinde koşuyor diye,
Ucuz hesaplaşmaların tuzağına takılıyor diye,
Küresel bir sarmalın dibine çekiliyor diye,
Başımıza gelecek felaketleri öngöremiyor diye,
Ülkemizin geleceğini ateşe atamayız.
Atatürk'ün "Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk, O'nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz".sözüyle bir baba olarak gözünüzün açılması için ne mümkünse yapacağız. Gafletten kurtulmaya biraz da sizin gayretlerinizi bekliyoruz.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

VE SEN EY MİLLET...

VE SEN EY MİLLET !<br />Seyretmeye daha ne kadar devam edeceksin....<br />
Günümüzde para için İnsanlık onur ve haysiyeti öylesine ayaklar altına alındıki.Satamayacağı hiçbir kutsalının kalmadığı bir tükenmişliğe doğru son sürat ilerliyoruz.Çok değil, bir nesil önceki insanımızın uğruna canını bile verdiği kutsal değerleri üç kuruşa satılmış,Hırsızdan hayırsever türetilmeye çalışılan ülkemizde bütün değerlerimiz pazara sürüldü ve büyük mağazaların camlarında yazdığı gibi etiketin yarısına satıldı.
Geldikleri günden bu yana değer yargılarımızla oynamaktan başka birşey yapmadılar.Nasıl geldik biz buraya ?
Türkün geleneğinde SÖZ vardı...NAMUS vardı.AR vardı.YİĞİTLİK,MERTLİK vardı.Başka ;AHDE VEFA vardı.EMEKve ALINTERİ vardı.BİLGELİK,EDEP,İLİM vardı.
Ya şimdi: PARA var PARA
Bu günün dünyasında bu erdemlerin hepsini üst üste koysanız paranın yerine geçmiyor.
Diğer bir ifadeyle bu erdemlerin hepsine sahip olsanız bile,paranız yoksa bir hiçsiniz.Veya diğer bir deyişle hiç bile olsanız,paranız varsa bu erdemlerin hiç birine ihtiyacınız kalmıyor.
Günümüzde de artık neredeyse satılmak üzere yalakalık yapan,üç kuruşa kendini kiraya veren sözüm ona aydınlar,bu günün kurtarıcıları,bencil,nemalazımcılar yaşadığı topraklara ihanet içerisindedirler...
Bu saf,temiz millet dünde bu ihanetlere kurban olmuş,bu günde kurban olmaktadır.Bu ülkenin parasını alıp da bu ülkeye küfür edenleri,bölmek isteyenleri kısacası yaladığı çanağa tükürenleri hala beslemeye devam etmektedir.
Bu günleri yaşayanlar;
Dünü,üç ay öncesini,üç yıl öncesini....
Geriye bakın,görün neler kaybettiğimizi...Birde ileriye bakıp, üstte sıraladıklarım yüzünden anlayın daha neler kaybedeceğimizi.
Hem geriye ne kaldı ki.Bir avuç vatan toprağından başka..
Şimdide onu çok görüyorlar milletimize..
VE SEN EY MİLLET !
Seyretmeye daha ne kadar devam edeceksin....

6 Temmuz 2010 Salı

KOLTUK

Koltuğun adam ettikleri değil,koltuğu adam edenler  bu billetin gerçek evlatlarıdır.<br />
Evet koltuk bir eşya olmaktan çok öte mecazi anlamıda olan bir terimdir.Koltuk çıkmak,koltuk altından sopa göstermek,koltuğu altına sığınmak,koltuğa yapışmak,koltuğa oturmak gibi deyimlerle de karşımıza çıktığı sık sık görülür.Koltuk ve insan ilişkisini ele aldığımızda "Bazen koltuk insanı, bazende insan koltuğu yüceltir"cümlelerinde koltuğun önemi vurgulanır.Koltuk yönetici ve idarecilerin bulundukları yerleri, statüleri de ifade eder.Bu sebeplede siyasi hayatta koltuk savaşları dünden bu güne var olmaya devam edecektir..İnsanlar sahip oldukları gücü kaybetmemek için koltuğa tutunmaya,ona sarılmaya,kucaklaşmaya,onu kaybetmemeye çok gayret sarf etmekle birlikte, koltuk çokta bizans oyunlarına maruz kalmaktadır.
Koltuk kavgaları,öne oturma, öne geçme mücadeleleri insanlık tarihi kadar eskidir.
Bazende koltuk hırsı ve sevdası kişinin aklını almakta,hatta bu kişiyi rezil edebilmektedir.
Sözümüz koltuğu güçlendiren,yücelten insanlara değil,koltuğundan aldığı güçle vatandaşını azarlayan,işini yapmayan,iyi yönetemeyenlere...
Koltuğunu güçlendiren,yücelten insanlara olan ihtiyacımız her geçen gün artmaktadır.
Koltuğa tutunmaya çalışanlar,o koltuğa layık olamazlar.Koltuğun rahatlığı ve koltuğun rehavetini,tembelliğini birbirine karıştıran değil,onun hakkını veren insanlar görev ve sorumluluklarını yerine getirebilir.İnsanlık adına yurdumun insanını hor görüp aşağılayanların koltuklarına tutunmaya çalışmalarına acımak gerekir.
Koltuktan güç alan değil,koltuğu güçlendiren ülkesini,milletini seven lidere ihtiyacımız var.Koltuğun adam ettikleri değil,koltuğu adam edenler bu billetin gerçek evlatlarıdır.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

KOMPLO

Serhat İskender

Dolar arttı,euro fırladı,borsa düştü,kesin komplo.Bölücü tererün artması başlı başına zaten bir komplo.İETT deki yolsuzluk,söylemeye gerek yok zaten komplo...Sabah,atv,star olayı, komplo.Vakıfbanktan verilen kredi komplo...
Komplolar bu kadar da değil tabiki, şu 8-10 yıllık dönemde o kadar çok yazılacak şey varki.AKP aleyhinde yapılanlar ne olursa olsun komplo oluyor.Açılan kapatma davaları,prinç fiyatlarının bir gecede %300 artması spekülatörlerin,vurguncuların komplosu, eski maliye bakanı Unakıtanın oğlu ile ilgili iddialar tabiki komplo....
AKP destekçileri ve sözcülüğünü yapanlar, AKP aleyhinde bir olay ortaya çıktığında avazları çıktığı kadar bağırırlar...KOMPLO diye.Hatta gidip ergenekoncu tezgahı diye de yorumlarlar saatlerce yandaş medyalarında...
AKP aleyhine olan her şey komplo.Saymakla bitmeyecek bu yolsuzlukların hiçbirinde akp'nin yandaşlarının ve destekçilerinin suç şöyle dursun, zerre kadar kusur ve ihmalleride yoktur.Var diyen çıkarsa bilinki oda komplocudur.
Aslında ne söylendiği ne yazıldığı umurlarındada değil.Ama Türk milleti gerçekleri görmektedir.Beni üzen şey daha çok; Kişiler için değerlerin heba ediliyor olması, Türk milletinin ve dinimizin var olan değerlerinin ayaklar altına alınmasıdır.
Yolsuzluklar örtülüyor,suistimaller,kanunsuzluklar neredeyse ahlaksızlıklar bile mubah görülmeye başlanmıştır.
Yapmayın Allah aşkına....
Güzel yurdumuza,güzel insanlarımıza kıymayın.Unutmayın ki gelecek çocuklarımızın, onlara yüzümüzün kızarmayacağı şeyler bırakalım....